28 Eylül 2012 Cuma
25 Eylül 2012 Salı
Bir Günbatımı Öyküsü
'ona bir maske verin doğruyu söyleyecektir'
Oscar Wilde
Sana güzel öyküler anlatacağım... güzel bir gün batımında... hatta çocukların gözyaşlarından yaptığım kristal avizeler takacağım yüreğinin ortasına... KARNIM aç deme bozulurum. BUYUR rakı soframıza... sana en güzel mezeleri sunacağım... Eski şarkılar dinleteceğim taşplaktan... belki Safiye ‘de olur aramızda... Bir gün keyfim yerinde olursa eğer ve de akşamüstü, iniyorsa güneş denize ve hatta zavallı cılız bir uskumru ızgarada küfrederken... ‘’Ulan, bula bula beni mi buldunuz! ... ‘’ diye ve bardaklarımızda şımarık gülümseyişiyle rakımız beynimize sinsice egemenlik kurarken; sana gümüş kanatlarıyla Gençlik Parkın'da yüreklere inen Sevim Çağlayan'ı anlatacağım... İstersen de Profundis’ten söz ederim yalancı çobandan... Tanrıyı gören mutlu çobandan. Camiden incir çalan çocuğun tabanlarındaki yaralardan dökülen ezgilerden derlediğim besteden bir iki tını da sunabilirim sana.
Başka öyküler de anlatırım istersen; Beyoğlu’nun ara sokaklarından... üç simit için kulamparaların hışmına uğrayan üç sarı çocuktan. ve Anaları Gülşen’den anlatırım istersen; daha üç ayönce Zambak sokakta kanlar içinde yatarken ‘’Beni kocam olacak O puşt vurdu; sattığı adamlarla çıplak yatıyorum diye ‘’ bağırararak can verdiği geceden...
Dur kaçma rakımız bitmedi daha... anlatacak çok şey var... çok şey var ama
Güzel öyküler de kalmadı galiba... Üstün İzat
Oscar Wilde
Sana güzel öyküler anlatacağım... güzel bir gün batımında... hatta çocukların gözyaşlarından yaptığım kristal avizeler takacağım yüreğinin ortasına... KARNIM aç deme bozulurum. BUYUR rakı soframıza... sana en güzel mezeleri sunacağım... Eski şarkılar dinleteceğim taşplaktan... belki Safiye ‘de olur aramızda... Bir gün keyfim yerinde olursa eğer ve de akşamüstü, iniyorsa güneş denize ve hatta zavallı cılız bir uskumru ızgarada küfrederken... ‘’Ulan, bula bula beni mi buldunuz! ... ‘’ diye ve bardaklarımızda şımarık gülümseyişiyle rakımız beynimize sinsice egemenlik kurarken; sana gümüş kanatlarıyla Gençlik Parkın'da yüreklere inen Sevim Çağlayan'ı anlatacağım... İstersen de Profundis’ten söz ederim yalancı çobandan... Tanrıyı gören mutlu çobandan. Camiden incir çalan çocuğun tabanlarındaki yaralardan dökülen ezgilerden derlediğim besteden bir iki tını da sunabilirim sana.
Başka öyküler de anlatırım istersen; Beyoğlu’nun ara sokaklarından... üç simit için kulamparaların hışmına uğrayan üç sarı çocuktan. ve Anaları Gülşen’den anlatırım istersen; daha üç ayönce Zambak sokakta kanlar içinde yatarken ‘’Beni kocam olacak O puşt vurdu; sattığı adamlarla çıplak yatıyorum diye ‘’ bağırararak can verdiği geceden...
Dur kaçma rakımız bitmedi daha... anlatacak çok şey var... çok şey var ama
Güzel öyküler de kalmadı galiba... Üstün İzat
24 Eylül 2012 Pazartesi
12 Eylül 2012 Çarşamba
8 Eylül 2012 Cumartesi
Ayrılık Böyle Olmasaydı
Örneğin duysaydın kalpten gittiğimi
Ve iki damla yaş aksaydı gözbebeklerinden
Ya da yetişmek için cenaze törenime
Toprak yolda yüz seksene bassaydın
Kanmasaydın beyninin çirkin yalanlarına
Üzümlerin mutsuzluğunu
Şaraplarda tatsaydın...
Ayrılık böyle olmasaydı
... daha yaşarken ölmemeliydi insan...
Üstün İzat
Ve iki damla yaş aksaydı gözbebeklerinden
Ya da yetişmek için cenaze törenime
Toprak yolda yüz seksene bassaydın
Kanmasaydın beyninin çirkin yalanlarına
Üzümlerin mutsuzluğunu
Şaraplarda tatsaydın...
Ayrılık böyle olmasaydı
... daha yaşarken ölmemeliydi insan...
Üstün İzat
Aşk Yalanı Sever
Başımın en büyük belası
kendi gönlümdür benim.
Onulmaz dertlerin çaresi
gene gönlümdür benim.
Aşk yalanı sever
yanan gönlümdür benim.
Üstün İzat
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)