Daha geçen cumartesi İstanbul’da bir açık oturumda beraberce düşünce özgürlüğünden söz ediyor, vergi adaletsizliğinden örnekler veriyorduk. Ey okuyucular, İpekçi’yi her gün okuyan okuyucular, gözyaşlarımızı gözyaşlarınızla birleştirin. O uygar gazeteci, o en yetkin gazete yöneticisi kanlı kefenler içinde ilerici Türk basınının namusunu simgeliyor şimdi. [Uğur Mumcu, Cumhuriyet gazetesi, 2 Şubat 1979]
31 Ocak 2015 Cumartesi
Abdi İpekçi
Daha geçen cumartesi İstanbul’da bir açık oturumda beraberce düşünce özgürlüğünden söz ediyor, vergi adaletsizliğinden örnekler veriyorduk. Ey okuyucular, İpekçi’yi her gün okuyan okuyucular, gözyaşlarımızı gözyaşlarınızla birleştirin. O uygar gazeteci, o en yetkin gazete yöneticisi kanlı kefenler içinde ilerici Türk basınının namusunu simgeliyor şimdi. [Uğur Mumcu, Cumhuriyet gazetesi, 2 Şubat 1979]
29 Ocak 2015 Perşembe
Kurutulmuş Sevda Bahçeleri - Ayhan Kırdar
Aralanır kalın kabuğu gecenin
gülümser güneş
sıcak bir inci gibi
İşte öyle gülümsedin bir akşamüstü bana
Çapkın rüzgar öpüyordu tenhada ellerini
O bir çift yaprağa benzeyen ellerini
Ki ne güzel düşüverdiler
garip
çıplak omuzlarıma
gülümser güneş
sıcak bir inci gibi
İşte öyle gülümsedin bir akşamüstü bana
Çapkın rüzgar öpüyordu tenhada ellerini
O bir çift yaprağa benzeyen ellerini
Ki ne güzel düşüverdiler
garip
çıplak omuzlarıma
O an çözülür dumanlı dağlarda kar
Çözülür gönlümün gizli gizemli yumağı
Bakışlarınla ördün geniş güneşli ağı
Ki serpilir yüreğimin üstüne ansızın
çırpınır durur
Sevdalı suların o en mutlu tutsağı
İşte öyle bir gündü
Gerçek olamazdı bu hatta masallarda bile
Gümüş kova bulmuştu kuyudaki suyunu
Ve dolmuştu kadehim dört mevsim bahar ile
Sonra zaman
pençeleri kanlı gözleri kocaman
kara bir kedi gibi
Geçti ikimizin arasından
Koptu yazgımın bakır telleri söndü avizeler
Söndü her ne varsa dünyamda birer birer
kaldım tek başıma
İner bir tepeden yavru ceylan sevincim
Dayar pembe ağzını akan gözyaşlarıma
Şimdi nerdesin bilmiyorum ah bilmiyorum
Bir gün çıkıp gelsen girsen kollarıma
anılar dizboyu
yürüyemiyorum…
Yasaklı Şarkılar
HALKIMIZA ÇOK MÜHİM VE ÖNEMLİ BİR DUYURU....
Ekim 2013 tarihi itibarı RTÜK ' ün tüm radyo ve TV'lerde yasaklanmasına karar verdiği şarkılar ve"haklı"
(!)gerekçeleri aşağıda belirtilmiştir.;
"Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe sırf sana benziyor diye usulca sokulup merhaba dedim / Leman Sam"
(Haklı yayınlanmama gerekçesi: Hiç bir Türk kadını, tanımadığı bir erkeğe usulca sokulmaz ve selam veremez...! )
"Ada sahillerinde bekliyorum " (kim söylerse söylesin fark etmemektedir")
(Yayınlanmama Gerekçesi: Menderes ve DP'lilerin yargılanlandığı Yassıada'yı akla getirmekte ve dinleyenleri bu yolla o günleri ve yaşananları düşündürmektedir.....!)
"Yolun sonu görünüyor ve "Güneş doğmayacak üstüme / İbrahim Tatlıses"
(Yayınlanmama Gerekçeleri: Dinleyenlere İntiharı özendiriyor...! İntihar etmek yasaktır. Bu eyleme kalkışanlar veya girişenler şiddetle cezalandırılacaktır....! )
"Doldur be meyhaneci / Adnan Şenses"
(Yayınlanmama Gerekçesi: Halkı içkiye ve meyhane denen içki içilen yasak yerlere gitmeye sevk ediyor...! Bilineceği üzere şimdilik, saat 22,00'den sonra kolonya dahil alkol satışı yasaklanmış olup ,yakın bir tarihte (muhtemelen yerel seçimlerden bir gün sonra...)içki içmek ve satmak ta tamamen yasaklanacaktır.....)
"Aman ormancı" ( kim söylerse söylesin fark etmemektedir..)
Ormancıların devlet memurları olmaları nedeniyle içki içmeleri zaten tabii olarak yasaktır....Ayrıca bu şarkıda , devlete yergi ve sitem de yapılıyor...! Hükümeti, hele hele devleti eleştirmek yermek ve sitem etmek kesinlikle yasaktır....)
Rahmetli Sanatçı Barış Manço'nun 4 şarkısı için yapılan denetimde ise, haklı olarak yayınlanmama gerekçeleri şöyle açıklanmıştır.:"Arkadaşım Eşek"
(Eşek yerine "kuzu" veya "koyun" kelimesinin daha sevimli olabileceği önerilmiştir.Zira eşekle arkadaşlık etmek yakışıksızdır....!),
"Lambaya püf de"
( Lamba sözü ampulü çağrıştırmakta olup , bilindiği gibi ampul ; İktidar partisinin saygıdeğer sembolüdür..... İktidarı sona erdirmek istemi gibi sapkın düşüncelere meyledildiği ve şarkının devam eden sözlerinin de "erotik öğeler" içerdiği görülmüştür......),
"Ölüm Allah'ın emri"
(Parçanın girişinde çalınan, Türk Halk Müziği çalgısı "zurna"nın, bir pop şarkısında ne işi vardır... ? "Müzikalite" açısından son derece uygunsuz ,yakışıksız ve uyumsuzdur....),
"Bir bahar akşamı rastladım size"
Bu mısralarla anılan Klasikleşmiş Türk Sanat Müziği eserini , bir pop şarkıcısının söylediği tespit edilmiş olup , bu tür bir eylemin tekrar edilmesi halinde ağır cezalar verileceği bilinmelidir. Söyleyen şarkıcı hakkında takibat başlatılmış olup, tekrarının vukuu halinde emsal teşkil etmesi için çok ağır cezalarla cezalandırlacağı tebliğ ve ilan edilmiştir....)
Rahmetli hanım sanatçı Aysel Gürel'in yazdığı ve Sezen AKSU isimli şarkıcının söylediği "Gel gel sarışınım gel "
Yukarıda adı geçen şarkının sözleri kısaca ahlaka ve geneltoplum düzeyine aykırı bulunmuştur....!
" Emrah / Cem Karaca"
(Şarkı içinde geçen "ak memeler" kelimesi, insanın aklına bir takım şeyler getirmekte olup, cinsel, çağrıştırıcılığa yol açmaktadır " özetle tahrik edici" bulunmuş katiyetle ve kesinlikle yasaklanmıştır....)
Özdemir Erdoğan'ın "İkinci Bahar"
Bu şarkının sözleri de kısaca "ahlaka mugayyir" bulunmuştur ...!
Bulutsuzluk Özlemi grubuna ait "Güney'e giderken"
bahsi geçen şarkının sözleri içinde "solda güneş yükseliyordu" cümlesi yer almaktadır.
"Sol propagandası" yaptığı iması sezilmiş olup ,bu tür solculuk propagandaları sakıncalı ve yasak ilan edilmiştir....!
Yukarıda "HAKLI GEREKÇELERİ" ile birlikte bahsi geçen şarkıların ; Ülke genelinde tüm radyo ve TV 'lerde çalınması , kaset ve CD lerinin satılması,videolarının sosyal medya olarak adlandırılan yerlerde paylaşılması , MP3 lerinin bulundurulması ,kliplerinin gösterilmesi , umuma mahsus yerlerde alenen çalınması ve kalabalık yerlerde mırıldanılması YASAKTIR..... Bahsi geçen eylemi icra edenler,beste ve söz yazarları ile yorumlayanlar ; "Genel ahlaka mugayir eylem yapmak ve halkın ahlakını bozmak ,bölünmez bütünlüğümüzü zedelemek suçları ile yargılanacak ve tabiiki cezalandırılacaktır.
BİLİNE....
28 Ocak 2015 Çarşamba
POETİCA - Özdemir Asaf
Yaşadım da yoruldum, bir ağır-işçi gibi,
Uyudum da uyandım, binlerce kişi gibi.
Bana düşünmek vardı, payıma onu aldım,
İşledim de işledim bir hüner-işi gibi.
Horlandı, beğenildi; inandım, alınmadım,
Yolun geleceğini çizdim, geçmişi gibi.
Zor dönemler olmadı-değil, olsundu, oldu,
Ne koştum ne de durdum, kaçak gidişi gibi.
Bu konuyu burada bırakıyorsam birden,
Olmasın diyedir bir şeyin bitişi gibi.
Uyudum da uyandım, binlerce kişi gibi.
Bana düşünmek vardı, payıma onu aldım,
İşledim de işledim bir hüner-işi gibi.
Horlandı, beğenildi; inandım, alınmadım,
Yolun geleceğini çizdim, geçmişi gibi.
Zor dönemler olmadı-değil, olsundu, oldu,
Ne koştum ne de durdum, kaçak gidişi gibi.
Bu konuyu burada bırakıyorsam birden,
Olmasın diyedir bir şeyin bitişi gibi.
18 Ocak 2015 Pazar
NİŞAN ALAN EŞEK - Aziz Nesin -
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal iken, memlekette bir padişah varmış. Tanrı göstermesin, anlatılmaz bir kıtlık baş göstermiş. Bir zamanlar yediği önünde, yemediği ardında, bir eli yağda bir eli balda olan insanlar, bir dilim kuru ekmeğin yoksunu olmuşlar. Padişah bakmış ki kıtlık halkı kırıp geçirecek, bunu önleyici bir çıkar yol aramış. Sonunda, memleketin dört biyanına, sokak sokak, köşe bucak çığırtkanlar salmış. Çığırtkanlar Padişah fermanını şöyle bağırırlarmış: - Ey ahali!.. Duyduk duymadık demeyin!... Her kimin devlete bir hizmeti, vatana bir yararlığı olmuşsa, koşup saraya gelsin! Padişahımız efendimiz onlara nişanlar verecek!.. İnsanlar, açlığı, yokluğu, derdi, borcu, harcı unutup, Padişahtan nişan almak sevdasına düşmüşler. Padişahta yapılan hizmetin büyüklüğüne göre çeşit çeşit nişanlar varmış. Birinci dereceden altın yaldızlı nişan, ikinci dereceden altın suyuna batmış nişan, üçüncü dereceden gümüş kaplama nişan, dördüncü dereceden demir nişan, beşinci dereceden kalaylı nişan, altıncı dereceden çinko nişan, yedinci dereceden teneke nişan... Gelen giden nişan alıyormuş. Artık öyle olmuş, öyle olmuş ki, nişan yapmaktan Padişahın memleketinde hurda demir, çinko, teneke kalmamış. Fincancı katırının boynundaki çangur çungur sallanan cam boncuklar nasılsa, körük gibi şişirilen göğüsler üzerinde de nişanlar işte öyle sallanmaya başlamış. İnsanların göğüslerinde şangur şungur nişanların sallandığı, Padişahın kim gelirse nişan dağıttığını duyan bir inek de, - "Nişan asıl benim hakkım!" diyerek bir nişan almayı aklına koymuş. Açlıktan bir deri bir kemik, böğrü böğrüne çökmüş, kaburgası omurgasına geçmiş inek koşa koşa sarayın kapısına gelmiş. Kapıcıbaşıya, - Padişaha haber verin! demiş. Bir inek kendisini görmek istiyor. Başlarından savmak istemişlerse de,
- Padişahı görmeden, bu kapıdan bir adım atmam!... diye
böğürmeye başlayınca, Padişaha,
- Efendimiz, kullarınızdan bir inek huzurunuza çıkmak istiyor...
demişler.
Padişah,
- Gelsin bakalım, bu da nasıl bir inekmiş... diye ineği huzuruna
çağırıp,
- Böğür bakalım, ne böğüreceksin?... diye sormuş,
İnek de,
- Sultanım, demiş, duyduğuma göre nişanlar dağıtıyormuşsun. Ben
de nişan almak istiyorum.
Padişah,
- Hangi hakla? diye bağırmış. Sen ne yaptın. Memlekete nasıl bir
yararlılığın dokundu ki sana nişan verelim?...
O zaman inek,
- Efendimiz! diye söze başlamış. bana nişan verilmesin de kimlere
verilsin? Ben daha insanlara ne yapayım? Etimi yersiniz, sütümü
içersiniz, derimi giyersiniz. Gübremi bile bırakmaz kullanırsınız. Teneke
bir nişan için, daha ne yapayım?
Padişah, ineğin isteğini haklı bulmuş. İneğe ikinci dereceden bir nişan
verilmiş. Boynunda nişanı, inek sevinçten oynaya oynaya saraydan
dönerken katırla karşılaşmış.
- Selam inek kardeş!
- Selam katır kardeş!
- Nedir bu sevincin? Nereden gelirsin böyle? İnek her şeyi bir bir
anlatmış. Padişahtan nişan aldığını da söyleyince katır da coşmuş.
O coşkunlukla doğru dörtnala saraya varmış.
- Padişahımız efendimizi göreceğim!.. demiş. - Olmaz!.. demişler. Ama, babadan kalma inatçılığı ile katır art ayaklarıyla saray kapısında direnince, Padişaha durumu iletmişler. Padişah, - Gelsin bakalım, katır kulum da... demiş. Katır huzura varınca, bir katır selamı verip, el etek öptükten sonra, nişan istediğini söylemiş Padişah sormuş: - Sen ne yaptın ki nişan istiyorsun? - A hünkarım, daha ne yapayım? Savaşta topunuzu, tüfeğinizi sırtımda taşıyan ben değil miyim? Barışta çoluğunuzu çocuğunuzu arkamda götüren ben değil miyim? Ben olmazsam, işiniz temelli bitiktir. Katırı da haklı bulan Padişah, - Katır kuluma da birinci dereceden bir nişan verilsin!... diye ferman eylemiş. Katırda bir sevinç bir sevinç, dörtnala saraydan dönerken eşekle karşılaşmış. Eşek, - Selam yeğenim!... demiş. Katır, - Selam amcabey!.. demiş. - Nereden gelip, nereye gidersin? Katır başından geçenleri anlatınca - Dur öyle ise, padişahımıza gider, bir nişan da ben alırım!.. diye dörtnala saraya koşmuş. Saray koruyucuları, deh demişler, çüş demişler, eşeği bir türlü atlatamayınca Padişaha varıp, - Eşek kulunuz gelmiş, huzura çıkmak ister! demişler. Eşeği kabul buyuran Padişah,
- Ne dilersin ey eşek kulum?.. deyince, Eşek de dilediğini bildirmiş. Padişah, canı burnuna gelip kükremiş: - İnek eti ile, derisi ile, gübresiyle bu memlekete, bu millete hizmet etti. Katır dersen savaşta, barışta yük taşıdı, bu vatana hizmet etti. A eşek, ya sen ne iş gördün ki, bir de kalkmış eşekliğine bakmadan nişan istersin?.. Utanmadan bir de karşıma gelmişsin. Söyle, ne halt ettin? O zaman eşek keyfinden sırıtarak, - Aman Padişahım efendim, demiş, size en büyük hizmeti eşek kullarınız yapmıştır. Eğer benim gibi binlerce eşek kulların olmasaydı, hiçbir taht üzerinde oturabilir miydin? Saltanat sürebilir miydin? Dua et biz eşek kullarına ki, bizim gibi eşekler var da, sen de böyle saltanat sürüyorsun. Padişah, karşısındaki eşeğin, öyle her eşek gibi teneke nişanla gözü doymayacağını anlamış, - Ey eşek kulum,Haklısın senin sayende ben bu makamdayım demiş. Senin bu çok yüksek hizmetini karşılayabilecek bir nişanım yok. Sana ölünceye kadar beylik ahırından her gün Makarna,Bulgur,Üzüm hoşafı ve Kış aylarında da kömür,bağladım.. Ye, yee saltanatım için durmadan anır!..
BUGÜN İLE HİÇ İLGİSİ YOK, RAHMETLİ BUNU 60 YIL KADAR ÖNCE YAZMIŞ
- Padişahı görmeden, bu kapıdan bir adım atmam!... diye
böğürmeye başlayınca, Padişaha,
- Efendimiz, kullarınızdan bir inek huzurunuza çıkmak istiyor...
demişler.
Padişah,
- Gelsin bakalım, bu da nasıl bir inekmiş... diye ineği huzuruna
çağırıp,
- Böğür bakalım, ne böğüreceksin?... diye sormuş,
İnek de,
- Sultanım, demiş, duyduğuma göre nişanlar dağıtıyormuşsun. Ben
de nişan almak istiyorum.
Padişah,
- Hangi hakla? diye bağırmış. Sen ne yaptın. Memlekete nasıl bir
yararlılığın dokundu ki sana nişan verelim?...
O zaman inek,
- Efendimiz! diye söze başlamış. bana nişan verilmesin de kimlere
verilsin? Ben daha insanlara ne yapayım? Etimi yersiniz, sütümü
içersiniz, derimi giyersiniz. Gübremi bile bırakmaz kullanırsınız. Teneke
bir nişan için, daha ne yapayım?
Padişah, ineğin isteğini haklı bulmuş. İneğe ikinci dereceden bir nişan
verilmiş. Boynunda nişanı, inek sevinçten oynaya oynaya saraydan
dönerken katırla karşılaşmış.
- Selam inek kardeş!
- Selam katır kardeş!
- Nedir bu sevincin? Nereden gelirsin böyle? İnek her şeyi bir bir
anlatmış. Padişahtan nişan aldığını da söyleyince katır da coşmuş.
O coşkunlukla doğru dörtnala saraya varmış.
- Padişahımız efendimizi göreceğim!.. demiş. - Olmaz!.. demişler. Ama, babadan kalma inatçılığı ile katır art ayaklarıyla saray kapısında direnince, Padişaha durumu iletmişler. Padişah, - Gelsin bakalım, katır kulum da... demiş. Katır huzura varınca, bir katır selamı verip, el etek öptükten sonra, nişan istediğini söylemiş Padişah sormuş: - Sen ne yaptın ki nişan istiyorsun? - A hünkarım, daha ne yapayım? Savaşta topunuzu, tüfeğinizi sırtımda taşıyan ben değil miyim? Barışta çoluğunuzu çocuğunuzu arkamda götüren ben değil miyim? Ben olmazsam, işiniz temelli bitiktir. Katırı da haklı bulan Padişah, - Katır kuluma da birinci dereceden bir nişan verilsin!... diye ferman eylemiş. Katırda bir sevinç bir sevinç, dörtnala saraydan dönerken eşekle karşılaşmış. Eşek, - Selam yeğenim!... demiş. Katır, - Selam amcabey!.. demiş. - Nereden gelip, nereye gidersin? Katır başından geçenleri anlatınca - Dur öyle ise, padişahımıza gider, bir nişan da ben alırım!.. diye dörtnala saraya koşmuş. Saray koruyucuları, deh demişler, çüş demişler, eşeği bir türlü atlatamayınca Padişaha varıp, - Eşek kulunuz gelmiş, huzura çıkmak ister! demişler. Eşeği kabul buyuran Padişah,
- Ne dilersin ey eşek kulum?.. deyince, Eşek de dilediğini bildirmiş. Padişah, canı burnuna gelip kükremiş: - İnek eti ile, derisi ile, gübresiyle bu memlekete, bu millete hizmet etti. Katır dersen savaşta, barışta yük taşıdı, bu vatana hizmet etti. A eşek, ya sen ne iş gördün ki, bir de kalkmış eşekliğine bakmadan nişan istersin?.. Utanmadan bir de karşıma gelmişsin. Söyle, ne halt ettin? O zaman eşek keyfinden sırıtarak, - Aman Padişahım efendim, demiş, size en büyük hizmeti eşek kullarınız yapmıştır. Eğer benim gibi binlerce eşek kulların olmasaydı, hiçbir taht üzerinde oturabilir miydin? Saltanat sürebilir miydin? Dua et biz eşek kullarına ki, bizim gibi eşekler var da, sen de böyle saltanat sürüyorsun. Padişah, karşısındaki eşeğin, öyle her eşek gibi teneke nişanla gözü doymayacağını anlamış, - Ey eşek kulum,Haklısın senin sayende ben bu makamdayım demiş. Senin bu çok yüksek hizmetini karşılayabilecek bir nişanım yok. Sana ölünceye kadar beylik ahırından her gün Makarna,Bulgur,Üzüm hoşafı ve Kış aylarında da kömür,bağladım.. Ye, yee saltanatım için durmadan anır!..
BUGÜN İLE HİÇ İLGİSİ YOK, RAHMETLİ BUNU 60 YIL KADAR ÖNCE YAZMIŞ
17 Ocak 2015 Cumartesi
Türkçe felsefe Örnekleri.
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum
ışığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi.
Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu. ..
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim..
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek oldugunu ögrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra kararında acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...
MEVLANA
ışığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi.
Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu. ..
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim..
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek oldugunu ögrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra kararında acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...
MEVLANA
16 Ocak 2015 Cuma
Frida Kahlo
En güzel baharında sevdanın;
nereden geldi aklına,
Trochki ile evcilik oynamak.
Belki de çok güzeldi
Bir devrimin resmini yapmak.
Nereden geldi aklına,
Bordo şal takıp,
kızıla boyamak dudaklarını
ve resmetmek tüm yalnızlıkların
Acıyan kanamasını...
Bu kadar güzel bir yüzü
Hangi palet kıskanmaz.
Kim çizer dolunayın kalbinde küçüldüğünü.
Siyah beyazın diğer renklere savaş açtığı evrende
Kim sarıyı düşler senden başka.
Kim ana sütü verir ak memelerinden DİEGO’ya
Nereden geldi aklına,
sevgiliyi siyaha boyamak.
Gözbebeklerinde aramak solmuş çiçekleri
ve resmetmek sana ait olmayan aynaların,
dökülmüş sırlarını.
Ü.İzat
nereden geldi aklına,
Trochki ile evcilik oynamak.
Belki de çok güzeldi
Bir devrimin resmini yapmak.
Nereden geldi aklına,
Bordo şal takıp,
kızıla boyamak dudaklarını
ve resmetmek tüm yalnızlıkların
Acıyan kanamasını...
Bu kadar güzel bir yüzü
Hangi palet kıskanmaz.
Kim çizer dolunayın kalbinde küçüldüğünü.
Siyah beyazın diğer renklere savaş açtığı evrende
Kim sarıyı düşler senden başka.
Kim ana sütü verir ak memelerinden DİEGO’ya
Nereden geldi aklına,
sevgiliyi siyaha boyamak.
Gözbebeklerinde aramak solmuş çiçekleri
ve resmetmek sana ait olmayan aynaların,
dökülmüş sırlarını.
Ü.İzat
15 Ocak 2015 Perşembe
YAŞAMAYA DAİR - Nazım Hikmet
Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yani ağır bastığından. |
10 Ocak 2015 Cumartesi
Eşcinsel Belediye Başkanı
Bizler; lezbiyen, eşcinsel ve travestilerin hangi partiye oy vereceğini tartışıp, hatta o partiyi ve seçmenleri , insan haklarını hiçe sayarak küçümsemeye çabalarken ; Almanya Berlin eyaletinin, eşcinsel belediye başkanı Klaus Wowereit,
16 haziran 2001'den beri başarıyla yürüttüğü görevinden , 11 aralık 2014'de istifa etti. Doğrusu Aklıma ilk gelen , özel yaşantısının yansımaları olabileceği idi. Oysa, Berlin halkı;
Wowereit'ın eyaletler arası en uzun görev yapmasını sağlayarak , kendisini, onurlandırmıştı. Kendi isteği ile ayrılmasının tek nedenim ise; yıllardır yapımı geciken Berlin-Brandenburg hava alanı inşaatı olmuştu.
Sevgili Aziz Nesin boşuna dememiş, bu kafayla: ''Eller aya biz yaya''
K.Wowereit hayat arkadaşı Jörn Kubicki ile. |
Güle güle, Klaus Wowereit. |
9 Ocak 2015 Cuma
Hüznün Kuşları - Cemal Süreya
ben bütün hüzünleri denemişim kendimde
canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
bir bir denemişim bütün kelimeleri
yeni sözler buldum seni görmeyeli
canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
bir bir denemişim bütün kelimeleri
yeni sözler buldum seni görmeyeli
kuliste yarasını saran soytarı gibi
seni görmeyeli
kasketim eğip üstüne acılarımın
sen yüzüne sürgün olduğum kadın
kardeşim olan gözlerini unutmadım
çık gel bir kez daha beni bozguna uğrat
seni görmeyeli
kasketim eğip üstüne acılarımın
sen yüzüne sürgün olduğum kadın
kardeşim olan gözlerini unutmadım
çık gel bir kez daha beni bozguna uğrat
sen tutar kendini incecik sevdirirdin
bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa
şanssızım diyemem kendi payıma
hain bir aşk bu kökü dışarda
olur böyle şeyler ara sıra
olur ara sıra
bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa
şanssızım diyemem kendi payıma
hain bir aşk bu kökü dışarda
olur böyle şeyler ara sıra
olur ara sıra
Dilekçe - Cemal Süreya
Sokağımsan
Ben anahtarı çevirdiğim zaman
Kapanan evin kapısı değil,
Senin kapın olsun açılan.
Ben anahtarı çevirdiğim zaman
Kapanan evin kapısı değil,
Senin kapın olsun açılan.
Adresimsen,
Mektuplarım doğru dürüst gelsin;
İki kişi telefonla konuşurken
Olmayalım hemen üç kişi.
Mektuplarım doğru dürüst gelsin;
İki kişi telefonla konuşurken
Olmayalım hemen üç kişi.
Kentimsen,
Başka kentler de girsin araya;
Daha bir sevinçle katılayım,
Başka kentler de girsin araya;
Daha bir sevinçle katılayım,
Şenliğimsen.
Her şeyi yaz tarihimsen,
Ama her bir şeyi;
Her şeyi yaz tarihimsen,
Ama her bir şeyi;
Dilimsen,
Sen de koru biraz dilliğini.
Sen de koru biraz dilliğini.
Düşüncemsen,
Kızkardeşim pencereyi açsın;
Sorguçlu bir ışık aracılığıyla
Günyenisi dolsun içeri.
Kızkardeşim pencereyi açsın;
Sorguçlu bir ışık aracılığıyla
Günyenisi dolsun içeri.
Uzat saçlarını Frigya,
Yârimsen,
Yurdumsan;
Söz ver Anadolu.
Yârimsen,
Yurdumsan;
Söz ver Anadolu.
Şarkısı Beyaz
ayıcılar geçti, affedilmemiş insanlar geçti
şehirler taş yürekliydi şarkısı-beyaz
insanların büyük rüyaları vardı
insanlar bir ölümle öldüler ki
sevgiler arasında şaşırıp
bir unuttular ki deme gitsin.
ben olanca kuvvetimle
halatlara asılıyorum nafile
ben ayrı düşmüşüm bir kere
ayrı düşmüşüm insanlardan.
bu yıldız tutmaz mavilikte
ne deniz ne köpük kar eder bana.
halatlara asılıyorum nafile
ben ayrı düşmüşüm bir kere
ayrı düşmüşüm insanlardan.
bu yıldız tutmaz mavilikte
ne deniz ne köpük kar eder bana.
arada bir ağlamak için
onu kocaman ellerimle sevdim.
ölüm daha saçlarına gelmemişti şarkısı-beyaz
saçlarını kestim, şarapla ıslattım
saçlarını koynumda saklıyorum
arada bir ağlamak için.
onu kocaman ellerimle sevdim.
ölüm daha saçlarına gelmemişti şarkısı-beyaz
saçlarını kestim, şarapla ıslattım
saçlarını koynumda saklıyorum
arada bir ağlamak için.
ve suların altında mavileyin
küstah bir çalparaydı ayağını uzatmış
mesut hatırasına balıkların.
ve kocaman küfürleriyle sarhoş
yatardı yavaşlamış tüyleriyle
gemicilerin öldürdüğü kuş.
küstah bir çalparaydı ayağını uzatmış
mesut hatırasına balıkların.
ve kocaman küfürleriyle sarhoş
yatardı yavaşlamış tüyleriyle
gemicilerin öldürdüğü kuş.
siraküzaya uğrayamadık
torbadaki çakıllara baktım şarkısı-beyaz
benimkilerin üstünde üç tane hilal
üç tane uzun hilal vardı, upuzun
siraküza açıklarında bahanesiz bir yaz
çalkandık durduk.
torbadaki çakıllara baktım şarkısı-beyaz
benimkilerin üstünde üç tane hilal
üç tane uzun hilal vardı, upuzun
siraküza açıklarında bahanesiz bir yaz
çalkandık durduk.
İkinci Yeni hareketinin önde gelen şair ve kuramcılarından sayılan Cemal Süreya’nın ilk şiiri “Şarkısı Beyaz” Mülkiye dergisinin 8 Ocak 1953 tarihli sayısında yayımlanmıştır. Geleneğe karşı olmasına rağmen geleneği şiirinde en güzel kullanan şairlerden birisiydi o. Kendine özgü söyleyiş biçimi ve şaşırtıcı buluşlarıyla, zengin birikimiyle; duyarlı, çarpıcı, yoğun, diri imgeleriyle İkinci Yeni şiirinin en başarılı örneklerini verdi.
6 Ocak 2015 Salı
ÇÜK
Bülent Ersoy’u 1-A koltuğuna oturtmuşlar…
Daha önü uçağın burnu zaten…
Daha önü uçağın burnu zaten…
*
Sanatçı özgürlüğüdür, kemerini bağlamak istememiş…
Normal…
Olay çıktı tabi, hostes illa “bağlayın” deyince ve tartışma büyüyünce… Pilot kızdı kalkmadı, uçak pistten geri döndü falan filan…
Türkiye’nin böyle önemli sorunları hep vardır…
Normal…
Olay çıktı tabi, hostes illa “bağlayın” deyince ve tartışma büyüyünce… Pilot kızdı kalkmadı, uçak pistten geri döndü falan filan…
Türkiye’nin böyle önemli sorunları hep vardır…
*
“Bağlamazsa bağlamasın, çok mu önemli?” dedim…
Çok uçan arkadaşım açıkladı:
“Öyle deme… Uçak türbülansa girdiğinde bağlanmamış kişi havalanır Allah muhafaza… Yolcuların kafasına düşe düşe uçakta havada gezen bir Bülent Ersoy düşünsene…”
Çok uçan arkadaşım açıkladı:
“Öyle deme… Uçak türbülansa girdiğinde bağlanmamış kişi havalanır Allah muhafaza… Yolcuların kafasına düşe düşe uçakta havada gezen bir Bülent Ersoy düşünsene…”
*
Olsun…
Toplumu aydınlatan sanatçılardır bunlar…
Mesela Kaçak Saray konusunda “Allah uzun ömür versin içinde güle güle otursun Tayyip Bey… Cumhurbaşkanımız cebine koyup götürecek değil ya sarayı… Atatürk de Çankaya’yı yapmıştı…” dedi…
Böylece asla gazete, kitap, mitap okumayan milyonlarca insan Atatürk’ün de bir kaçak saray yaptırdığını duyup aydınlandı mı?..
Aydınlandı!..
Toplumu aydınlatan sanatçılardır bunlar…
Mesela Kaçak Saray konusunda “Allah uzun ömür versin içinde güle güle otursun Tayyip Bey… Cumhurbaşkanımız cebine koyup götürecek değil ya sarayı… Atatürk de Çankaya’yı yapmıştı…” dedi…
Böylece asla gazete, kitap, mitap okumayan milyonlarca insan Atatürk’ün de bir kaçak saray yaptırdığını duyup aydınlandı mı?..
Aydınlandı!..
*
Memleketin bir VIP sorunudur bu…
Very Important Person…
Aşağı yukarı Çok Ünlü Kişi…
Türkçe kısaltılmışı; ÇÜK...
Diyelim ki uçak bekletilirse, demek ki bir ÇÜK gelecek…
Bir keresinde ben de geç kalmıştım, acele derken görevli “Siz ÇÜK müsünüz?” dedi, “Yok ben Bekir”dedim…
Uçak kaçtı…
Very Important Person…
Aşağı yukarı Çok Ünlü Kişi…
Türkçe kısaltılmışı; ÇÜK...
Diyelim ki uçak bekletilirse, demek ki bir ÇÜK gelecek…
Bir keresinde ben de geç kalmıştım, acele derken görevli “Siz ÇÜK müsünüz?” dedi, “Yok ben Bekir”dedim…
Uçak kaçtı…
*
Bunun Bülent Ersoy’la bir ilgisi yok tabi ki…
Memleketin ÇÜK meselesidir…
Kırmızı koltukta oturmayı seven sosyal demokrat olsun, iktidarın sofrasına oturmaya bayılan gazeteci olsun, yanaşma iş adamı olsun, kıç yalayan bürokrat olsun, yamanmış profesör, etek öpen asker, yağcılık yapan sanatçı olsun…
Hiç fark etmez…
İktidara yakın olmak, büyük çıkarlar, küçük hesaplar, hoş gözükmek, göze girmek, güce tapmak tutkuları yüzünden, devamlı satarlar bizi…
Memleketin ÇÜK meselesidir…
Kırmızı koltukta oturmayı seven sosyal demokrat olsun, iktidarın sofrasına oturmaya bayılan gazeteci olsun, yanaşma iş adamı olsun, kıç yalayan bürokrat olsun, yamanmış profesör, etek öpen asker, yağcılık yapan sanatçı olsun…
Hiç fark etmez…
İktidara yakın olmak, büyük çıkarlar, küçük hesaplar, hoş gözükmek, göze girmek, güce tapmak tutkuları yüzünden, devamlı satarlar bizi…
*
Ne yapacaksın…
Adam saydıkların böyleyse…
Bir ÇÜK olamazsın işte…
Adam saydıkların böyleyse…
Bir ÇÜK olamazsın işte…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)