Çok uzun çarşılarından
Köhne bir kasabanın İçimdeki atları dört nala sürüyorum Kaçıyorum bilmeden unuttuğum kendime Belki yeniden dönüş yarattığım şehire... Bilmiyorum nereden almışım bunca yükü Sırtımda bir tanrıyla, peygamber taşıyorum. Çılgın kahkahalarla bakıyorum arkama Alaycı suratıyla sırıtıyor şarkılar Ayağıma dolanan bir anı sanki yıllar Beynimde çöreklenmiş Bu akrep bu çıyanlar Rüyalarımda bile oynaşıp duruyorlar. Bir ufak çocuk gibi Tutuyorlar elimden Götürüyorlar beni kendi çarşılarına Dilimin dönmediği ayetler söylüyorum Sırrını çözmem için kutsal büyük kitabın Meryem ile isanın vermediği hesabın Bütün bilmecesini Bana çözdürüyorlar. Kırık camlar üstünde yürüyorum yalnayak Yıkıyorum beynimde yaptırdığım hanları İçim peygamberlerin kutsal bir barınağı Yasaklanmış herşeyi rahatça yaptıkları Sevmiyorum kendime uydurduğum yalanı Artık hiçbir tapınak bana yakın gelmiyor Duymuyor kulaklarım Kendi çaldığım çanı. |
Üstün İzat |
17 Ekim 2012 Çarşamba
ALLAHSIZ Zangoç
Uğur'lu MUMCU
Kancıkca vurdular
kahramanca öldün Bir karanfil gibi düştü ak mermerler üstüne kanın Yiğidim dert etme unutur mu seni halkın Erişmemiş fidanım Meyve veren ağacım... Emeğimin askeri dönmez dilime danışman ayaklarıma derman soğukta paltom sıcakta rüzgarım unutur mu seni halkın Karacaoğlan Pirsultanım... Onurumun bekçisi beynime direnç yüreğimdeki inanç gözüm kulağım elimdeki bıçağım Unutur mu seni halkın Bedrettinim Kahramanım... |
Üstün İzat |
4 Ekim 2012 Perşembe
28 Eylül 2012 Cuma
25 Eylül 2012 Salı
Bir Günbatımı Öyküsü
'ona bir maske verin doğruyu söyleyecektir'
Oscar Wilde
Sana güzel öyküler anlatacağım... güzel bir gün batımında... hatta çocukların gözyaşlarından yaptığım kristal avizeler takacağım yüreğinin ortasına... KARNIM aç deme bozulurum. BUYUR rakı soframıza... sana en güzel mezeleri sunacağım... Eski şarkılar dinleteceğim taşplaktan... belki Safiye ‘de olur aramızda... Bir gün keyfim yerinde olursa eğer ve de akşamüstü, iniyorsa güneş denize ve hatta zavallı cılız bir uskumru ızgarada küfrederken... ‘’Ulan, bula bula beni mi buldunuz! ... ‘’ diye ve bardaklarımızda şımarık gülümseyişiyle rakımız beynimize sinsice egemenlik kurarken; sana gümüş kanatlarıyla Gençlik Parkın'da yüreklere inen Sevim Çağlayan'ı anlatacağım... İstersen de Profundis’ten söz ederim yalancı çobandan... Tanrıyı gören mutlu çobandan. Camiden incir çalan çocuğun tabanlarındaki yaralardan dökülen ezgilerden derlediğim besteden bir iki tını da sunabilirim sana.
Başka öyküler de anlatırım istersen; Beyoğlu’nun ara sokaklarından... üç simit için kulamparaların hışmına uğrayan üç sarı çocuktan. ve Anaları Gülşen’den anlatırım istersen; daha üç ayönce Zambak sokakta kanlar içinde yatarken ‘’Beni kocam olacak O puşt vurdu; sattığı adamlarla çıplak yatıyorum diye ‘’ bağırararak can verdiği geceden...
Dur kaçma rakımız bitmedi daha... anlatacak çok şey var... çok şey var ama
Güzel öyküler de kalmadı galiba... Üstün İzat
Oscar Wilde
Sana güzel öyküler anlatacağım... güzel bir gün batımında... hatta çocukların gözyaşlarından yaptığım kristal avizeler takacağım yüreğinin ortasına... KARNIM aç deme bozulurum. BUYUR rakı soframıza... sana en güzel mezeleri sunacağım... Eski şarkılar dinleteceğim taşplaktan... belki Safiye ‘de olur aramızda... Bir gün keyfim yerinde olursa eğer ve de akşamüstü, iniyorsa güneş denize ve hatta zavallı cılız bir uskumru ızgarada küfrederken... ‘’Ulan, bula bula beni mi buldunuz! ... ‘’ diye ve bardaklarımızda şımarık gülümseyişiyle rakımız beynimize sinsice egemenlik kurarken; sana gümüş kanatlarıyla Gençlik Parkın'da yüreklere inen Sevim Çağlayan'ı anlatacağım... İstersen de Profundis’ten söz ederim yalancı çobandan... Tanrıyı gören mutlu çobandan. Camiden incir çalan çocuğun tabanlarındaki yaralardan dökülen ezgilerden derlediğim besteden bir iki tını da sunabilirim sana.
Başka öyküler de anlatırım istersen; Beyoğlu’nun ara sokaklarından... üç simit için kulamparaların hışmına uğrayan üç sarı çocuktan. ve Anaları Gülşen’den anlatırım istersen; daha üç ayönce Zambak sokakta kanlar içinde yatarken ‘’Beni kocam olacak O puşt vurdu; sattığı adamlarla çıplak yatıyorum diye ‘’ bağırararak can verdiği geceden...
Dur kaçma rakımız bitmedi daha... anlatacak çok şey var... çok şey var ama
Güzel öyküler de kalmadı galiba... Üstün İzat
24 Eylül 2012 Pazartesi
12 Eylül 2012 Çarşamba
8 Eylül 2012 Cumartesi
Ayrılık Böyle Olmasaydı
Örneğin duysaydın kalpten gittiğimi
Ve iki damla yaş aksaydı gözbebeklerinden
Ya da yetişmek için cenaze törenime
Toprak yolda yüz seksene bassaydın
Kanmasaydın beyninin çirkin yalanlarına
Üzümlerin mutsuzluğunu
Şaraplarda tatsaydın...
Ayrılık böyle olmasaydı
... daha yaşarken ölmemeliydi insan...
Üstün İzat
Ve iki damla yaş aksaydı gözbebeklerinden
Ya da yetişmek için cenaze törenime
Toprak yolda yüz seksene bassaydın
Kanmasaydın beyninin çirkin yalanlarına
Üzümlerin mutsuzluğunu
Şaraplarda tatsaydın...
Ayrılık böyle olmasaydı
... daha yaşarken ölmemeliydi insan...
Üstün İzat
Aşk Yalanı Sever
Başımın en büyük belası
kendi gönlümdür benim.
Onulmaz dertlerin çaresi
gene gönlümdür benim.
Aşk yalanı sever
yanan gönlümdür benim.
Üstün İzat
25 Temmuz 2012 Çarşamba
11 Nisan 2012 Çarşamba
Bir Güzel Kurumuş Irmak
Güzel kurumuş bir ırmak
Yerinde yeller esiyor
yağmur böceklerinin
Çatlamış ayak topuklarından
Kanlar akan bir çocuğun
çığlıklarından ürken deniz
Siz toprağın hışmından habersiz
Kuşların neden göçtüğünü bile düşünmeden
güneşe yükleyip suçu
Ve düşünmeden topuklarındaki kanı çocukların
ve ananızın akyüzünü
koruyan doğanın
Alnının ortasından vurdunuz...
Güzel kurumuş bir ırmak
Yerinde yeller esiyor
Umut çiçeklerinin
Karılarımızın namusu kadar kutsal
Çocuklarımızın geleceği kadar aydın
Kurbağaların
gelinciklerden gebe kaldığı
bir güzelim ırmağı
Aşağılık ısırganların
gözbebeklerinize saldırmasına bile
aldırmadan
Kuruttunuz...
Güzel kurumuş bir ırmak
Yerinde yeller esiyor
Doğum sancılarının
Belki üç beş fabrika uğruna
Her yerde çürümüş yaprak
Bel ki fazladan ısmarlanmış üç beş çocuk
topukları yerine beyinleri kanayan...
Deniz herzaman ürkek
Güzel kurumuş bir ırmak
ve kokuşmuş binlerce yürek...
Bize
Toprakla sevişen
Suyu unutturdunuz...
Üstün İzat
Yerinde yeller esiyor
yağmur böceklerinin
Çatlamış ayak topuklarından
Kanlar akan bir çocuğun
çığlıklarından ürken deniz
Siz toprağın hışmından habersiz
Kuşların neden göçtüğünü bile düşünmeden
güneşe yükleyip suçu
Ve düşünmeden topuklarındaki kanı çocukların
ve ananızın akyüzünü
koruyan doğanın
Alnının ortasından vurdunuz...
Güzel kurumuş bir ırmak
Yerinde yeller esiyor
Umut çiçeklerinin
Karılarımızın namusu kadar kutsal
Çocuklarımızın geleceği kadar aydın
Kurbağaların
gelinciklerden gebe kaldığı
bir güzelim ırmağı
Aşağılık ısırganların
gözbebeklerinize saldırmasına bile
aldırmadan
Kuruttunuz...
Güzel kurumuş bir ırmak
Yerinde yeller esiyor
Doğum sancılarının
Belki üç beş fabrika uğruna
Her yerde çürümüş yaprak
Bel ki fazladan ısmarlanmış üç beş çocuk
topukları yerine beyinleri kanayan...
Deniz herzaman ürkek
Güzel kurumuş bir ırmak
ve kokuşmuş binlerce yürek...
Bize
Toprakla sevişen
Suyu unutturdunuz...
Üstün İzat
3 Nisan 2012 Salı
Dolunayla Sevişmek
Bu bir savaş
Koynunda dolunay
Sarhoş olmuşsun
Kaçıyorsun
Acısından sabahın
Bu bir savaş
Kirlenmiş bulutların
Kapısını çalıyorsun...
Dolmuş gözbebeklerine
Dudaklarının yalnızlığı
Dilindeki türküler
Dolunaya karışmış
Bu bir savaş
Duymuşken baharın
Üretken coşkusunu
Küllenmiş ateşleri
Yeniden yakıyorsun...
Üstün İzat
Koynunda dolunay
Sarhoş olmuşsun
Kaçıyorsun
Acısından sabahın
Bu bir savaş
Kirlenmiş bulutların
Kapısını çalıyorsun...
Dolmuş gözbebeklerine
Dudaklarının yalnızlığı
Dilindeki türküler
Dolunaya karışmış
Bu bir savaş
Duymuşken baharın
Üretken coşkusunu
Küllenmiş ateşleri
Yeniden yakıyorsun...
Üstün İzat
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)