19 Aralık 2014 Cuma

İster misin Arka Sokaklar’ın komserleri de haşhaşi çıksın

Asmalı Konak’ı görmek için Kapadokya’ya turlar düzenleniyordu, sanırsın arkeoloji müzesidir, konak’a girip odalarını gezmek için bilet alınıyordu.
*
Doktorlar’ın cerrahı Kutsi’ye, ameliyatımı siz yapın diye başvuranlar oldu, muayene etsin diye bebeğini getiren, alzheimer’lı babasını getiren bile oldu.
*
Çocuklar Duymasın’ın rol icabı annesini, gerçekten “yılın annesi” seçtiler.
*
Karagümrük Yanıyor diye dizi yapmaya kalktılar, Karagümrük’ü yakacak adam anasının karnından doğmadı ulann diye telefon geldi, diziyi yayından kaldırdılar.
*
Kurtlar Vadisi’nde Çakır öldü, gazetelere vefat ilanları verildi, gıyabi cenaze namazı kılındı, mevlit okutuldu, helva dağıtıldı, Çakır’ı vuranı dövdüler.
*
Sağır Oda’da suikast ihbarı yapıldı, savcıları göreve çağıran köşe yazarları oldu.
*
Akasya Durağı’ndaki kuyumcu soygunu 155’e ihbar edildi, terörle mücadele ekipleri operasyon düzenledi, az daha maskeli sanatçıları vuruyorlardı.
*
Beyaz Gelincik’teki eroin satıcısını tenhada kıstırıp, çocukları zehirliyor şerefsiz diye, ağzını burnunu kırdılar.
*
Anadolu uygarlıkları hakkında belgesel çekmeye çalışan televizyon ekibi, Kayseri Kalesi’ne Bizans bayrağı asma gafletinde bulundu, Bizanslı kıyafeti giyen figüranlar yumruklandı, ekmek çarpsın Türk’üz diye yalvardılar, nafile… Taksi durağından temin edilen Türk bayrağı surlara çekildi, İstiklal marşı okundu.
*
Hacı’nın o haftaki bölümünde ABD protesto ediliyordu, çekimler cami avlusunda yapılıyordu, cuma namazından çıkan ahali galeyana geldi, tekbir getirmeye başladılar, etraftan duyan koştu, arbede yaşandı, oradan geçen sivil polis müdahale etti, Amerikan bayrağını yakan oyuncuyu gözaltına almaya çalıştı.
*
Ezel’de cep telefonu numarası göründü, arayan arayana… Turkcell’e şikayet yağdı, “Ezel’i arıyoruz, aradığınız numara kullanılmamaktadır mesajı çıkıyor!”
*
Muhteşem Yüzyıl’da Halit Ergenç, Mehmet Günsür’ü boğdurdu, sayın ahalimizde 461 sene sonra jeton düştü, Şehzade Mustafa’nın Bursa’daki türbesine akın edildi, İstanbul’dan Ankara’dan gelenler vardı. 461 sene sonra yas tutuluyordu, kimisi dua ediyor, kimisi keşke o çadıra girmeseydi diye ağlıyor, kimisi de babasının elleri kırılsın diye beddua ediyordu. Aslında, türbenin bulunduğu Muradiye Külliyesi’nde restorasyon vardı, ziyarete kapalıydı ama, baktılar ki sayın ahalimiz zabıtalara saldıracak, mecburen külliyeyi açıp, ziyarete izin vermişlerdi. Sultan Abdülhamid’in torunu Harun Abdülkerim Efendi, El Cezire televizyonuna konuştu, dizi biter bitmez telefonunun çalmaya başladığını, küfürler yağdığını, en yakın dostlarından bile rencide edici sözler duyduğunu, “Hürrem’in tohumları” diye mesajlar aldığını anlattı. Bir vatandaşımız, Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Şehzade Mustafa’nın katillerinin cezalandırılmasını istedi, şüphelerinin adresini “Topkapı Sarayı, İstanbul” olarak gösterdi.
*
Süper Baba, Bizim Aile ve Yazlıkçılar’ın… 28 Şubat sürecinde Ergenekoncular tarafından psikolojik harekat için kullanıldığı iddia edildi.
*
Ekmek Teknesi, Kalp Gözü, Sırlar Dünyası ve Kurtlar Vadisi’nin… Balyozcu generallerin emriyle Donanma tarafından fişlendiği öne sürüldü.
*
Game of Thrones’u… İngilizceleri gelişsin diye askeri lise öğrencilerine seyrettiren öğretmen subayları, Askeri Casusluk kumpasına monte etmeye çalıştılar, bilahare TSK’dan attılar.
*
Tek Türkiye’yi gerçek sanıp, dizide adı geçen tarikatı hapse tıktıkları ortaya çıktı.
*
Şefkat Tepe’yi seyreden Tayyip Erdoğan, “sevgili peygamberimizi miraçtan indirip kamyona bindirdiler” dedi, Sungurlar timi komple gözaltına alındı.
*
Dizilerin kimisi dram, kimisi aksiyon ama… Memleketin “komedi” olduğu kesin!

23 Kasım 2014 Pazar

Öğretmenler Günü

Bu gün 24 Kasım Öğretmenler günü.

Bu anlamlı günü yüzlerce anım arasından, iki örnekle kutlamak istedim.

1-Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), Genel Kurul toplantısını; 1968 Temmuz ayında Kayseri Alemdar Sinemasında yapmıştı.
Toplantıyı sabote etmek isteyenler,halkı kışkırtmış,
gerici ve bağnaz bir topluluk salona taş, sopa ve gazlı paçavralar atmıştı. ''Koministleri öldürenlerin cennete gideceğini'' bağıran yobazların elinden,
yaklaşık 800 öğretmeni, askeri birlikler zor kurtarmıştı.
2- Öğretmenlerimiz yılmadı 4-8 Eylül 1968'de bu kez Ankara'da Devrimci Eğitim Şurası topladı.
O toplantının bitişi, bugün bile beni heyecanlandırır. Toplantının son konuşmasını Türk Edebiyatçılar Birliği adına değerli şair Can Yücel yapmış ve toplu olarak söylenen şu antla Devrimci Eğitim Şurası sona ermişti.
Türküm, doğruyum, devrimciyim.
Yasam, iç ve dış gâvuru dışarı atmak
Yurdumu tez elden kalkındırmaktır.
Ülküm, işçiye iş,
Köylüye toprak,
Bebeye süt,
Yavruya ekmek ve kitap,
Gence gelecek sağlamaktır.
Varlığım ulusal kurtuluşumuza ve
Bağımsızlığımıza armağan olsun.
Ü.İzat

19 Kasım 2014 Çarşamba

Doktor akıllı olunca...

Olay gerçektir. Elazığ'da geçer. 1960"lı yıllar! Elazığ Akıl
Hastahanesinden, personelin bir ihmali sonucu, bütün deliler kaçar. Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılırlar.
Toplam 423 deli kaçmıştır.Mülki makamlar panikler, Başhekime koşup
"doktor bey ne yapalım" diye sorarlar.
O zamanın ünlü doktoru Mutemet Bey hastahanenin başhekimidir.
Mutemet Bey : "Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin" der.
Doktor önde birkaç personeli arkasında Karatrencilik oynayarak bütün
 Elazığ'ı "çuf çuf" nidalarıyla dolaşırlar. Başhekimin tahmini
 tutmuştur, bütün deliler bu kuyruğa girer vagon olurlar. Lokomotif,
 yani başhekim Mutemet bey yönünü hastahaneye çevirince tüm kaçan
deliler hastahaneye geri dönmüş olurlar.
Sorun çözüldüğü için Mülki makamlar ve doktorlar, trencilik oynayıp
hastahaneye döndükleri için de deliler hallerinden çok memnundur.
Ancak esas sorun akşam yoklama yapıldığı zaman ortaya çıkar; Hastaneye
trencilik
oynayarak gelenlerin sayısı 612 kişidir.

15 Kasım 2014 Cumartesi

Yine mi Çiçek - Meral Okay

Kur masayı Madam Despina
Kirli beyaz muşamba örtüleri ser
Çek sediri asmanın altına
Yanında bir ince Müzeyyen Abla

Yine mi güzeliz, yine mi çiçek?
Hamdolsun
Taze mi bitti topik
Canın sağolsun
Amanın yine mi güzeliz, yine mi çiçek?
Hamdolsun
Altınbaş kadehe yağ gibi dolsun

Gece çok genç, arzular şelale
Haber etsek o yare
Gelse Bomonti’den
Şereflendirse bizi
Olsak teyyare

Yine mi güzeliz, yine mi çiçek?
Hamdolsun
Taze mi bitti topik
Canın sağolsun
Amanın yine mi güzeliz, yine mi çiçek?
Hamdolsun
Altınbaş kadehe yağ gibi dolsun.

12 Kasım 2014 Çarşamba

ORTAYA KARIŞIK !

Eline akıllı telefonu alan, ve birde face bağı varsa, başlıyor aile bağlarını araştırmaya.
Seyran Bağlarının yerini bulmaktan çok daha kolay. Asla karşı değilim. Doğal karşılıyorum. Gel gör ki, ya akıllıya bağlantısı olmayanlar ne olacak. O zaman akıllı sana yardımcı olamıyor.
Sende akıl olsa zaten hiç bir  zaman o bağları koparmazdın. Şimdi bulsan ne olur?...Yaşamlarınız  ayrı denizlerin bir birbirlerini görmeyen kıyıları gibi zaten.

Söylev!

"Ey bu meclisin aşağılık mensupları!...

Acele Edin ve Defolup Gidin..." 
"Oturumunuzu sonlandırmaya geldim. Meclisi yaptığınız her icraat ile kirletmenize ve şerefsizleştirmenize artık kalıcı bir son vermeye geldim.Siz ki fitneci, fesatçı, meclis üyeleri, siz ki iyi bir hükümet olmak dışındaki her şeysiniz!!Kiralık sefil yaratıklar, zavallılar, ülkenizi en küçük şahsi çıkar adına satılığa çıkaranlar, birkaç kuruş için Tanrı'ya ihanet edenler, içinizde bir parça da olsun erdem kalmadı mı?Bir parça vicdan da mı yok?
Para sizin yeni Tanrınız olmuş!
Bulunduğunuz bu kutsal meclisi, o varlığınızla kirletiyorsunuz!
Halkın size verdiği yetkiyi kötüye kullandınız.
Siz ki, halkın umutsuz dertlerine çare olmalıydınız.
Kendiniz, halka en büyük dert kaynağı oldunuz!
Vay halinize! Şimdi derhal defolun!!!
Acele edin, gidin! 
Süslü saltanat eşyalarınızı alın ve defolup gidin!... "
* * * * * * * *
Yukarıdaki söylev, tarihte demokrasinin beşiği olarak bilinen İngiltere'de geçmiştir. Sözleri sarf eden kişi, 1653 senesinin 20 Nisan günü, meclis çatısı altında kükreyerek nutuk atan General Oliver CROMWELL isimli, sadece ülkesinin çıkarlarını kollayan yurtsever bir generaldi. 
...Ve bu nutuk tarihi şekillendiren 50 söylevden biri sayılıyor.
Bir sahtekar kadar bile dindar değilsiniz!
Satılığa çıkarmadığınız bir değer de kalmadı... Ulusunuz adına iyi bir şey düşünemez misiniz?
Sizi çıkarcı sürüsü.
Ama ülkemiz beni bu meclisi temizlemeye çağırdı!  
Ve bu gücü de bana Tanrı verdi.
Acele edin rüşvetin köleleri!

7 Kasım 2014 Cuma

Akıllı Telefonlar mı?...

Albert Einstein demiş ki :

 "Korkarım ki bir gün teknoloji, insan iletişiminin ve yakınlaşmasının önüne
geçecek ve aptal bir nesil ortaya çıkacak."

IQ

Adamın teki, canı bara gidip bir kaç kadeh içmek istemiş, barlar sokağında gezerken bir tabela çarpmış gözüne : "Yüksek Teknoloji Bar" ... !!!!! Adam meraklanmış ... İçeri girmeye karar vermiş .. Bir bakmış, barmen bir robot ... Robot nazikçe yaklaşmış ve : "Hoş geldiniz beyefendi, zeka düzeyiniz .. Adam şaşkınlıkla "180" deyivermiş . Robot hemen bir malt viski vermiş ve nükleer fizik, pnömatik,sistemler, ozon tabakası, satranç gibi konulardan söz açmış ...Güzel bir gece geçiren adam ertesi gece de bara gitmeye karar vermiş ... Yalnız bu defa zeka düzeyine "100" demiş .. Robot hemen bir bardak bira getirmiş ve futbol, at yarışı, emeklilik , hayallerinden falan bahsetmiş, açık saçık seks fıkraları anlatıp sarhoş taklidi yapmış .. İyice keyiflenen adam ertesi gece yine gitmiş, ancak bu sefer zekasına "20" demiş ... Robot hemen bir fincan çay getirmiş ve başlamış :: "Eeeee ? Naaapcez ? Gene AKP'ye vercez de mi ? --

5 Kasım 2014 Çarşamba

Vagon-Li Olayı

Vagon-Li Olayı,

1933 yılında Vagon-Li Şirketi’nin müdürünün Türkçe konuşan memuruna şirketin resmi dilinin Fransızca olduğunu bildirerek, para ve işten uzaklaştırma cezaları vermesiyle başlamış olaylardır.

Olay

Yataklı ve yemekli vagonları bulunan Fransız demiryolu işletmesi Vagon-Li (Wagons-Lits) şirketinde, 22 Şubat 1933 tarihinde Belçikalı müdür Jannoni, telefonda Türkçe konuşan memur Naci Bey’e şirketin resmi dilinin Fransızca olduğunu bildirerek, 25 kuruş para cezası ve 15 gün işten uzaklaştırma cezası vermiştir.

Bu olay dönemin gazetelerine yansıyınca 25 Şubat 1933 günü aralarında Peyami Safa, Cahit Arf gibi tanınmış isimlerin de bulunduğu Darülfünun ve Milli Türk Talebe Birliği öğrencileri, toplanıp şirketin Beyoğlu’nda bulunan şirket bürosu önünde protesto gösterileri yapmaya başlamışlar daha sonra olaylar büyümüş, camları kırarak büroya giren öğrenciler, Mustafa Kemal’in duvarda asılı olan resmini aldıktan sonra büroyu tahrip etmişlerdir. Grup, ellerinde Mustafa Kemal resmi ve Türk bayraklarıyla şirketin Karaköy bürosuna gelmiş, aynı şekilde Mustafa Kemal’in resmini duvardan aldıktan sonra büroyu tahrip etmişlerdir. En sonunda İstanbul Valiliği’nin önüne gelen kalabalık, gazete binalarının önünde bir süre daha gösteriyi devam etmişler ve ellerindeki Mustafa Kemal resimlerini Halkevine teslim ettikten sonra dağılmışlardır.

Sonrası

Yaşanan olaylar üzerine şirket, Naci Bey’i işe başlatmış, Azınlıkların ve gayri müslimlerin yoğun olarak yaşadığı Pera civarında birçok yabancı şirket, Türkçe isim kullanmaya başlamış ve yeniden “Vatandaş Türkçe konuş!” kampanyası başlatılmıştır. Vagon-Li şirketi daha sonra Osmanlı Devleti döneminden kalan birçok yabancı şirket gibi devletleştirilmiştir.

30 Ekim 2014 Perşembe

Malcolm X

Onlar her yerde vardı.
Bazen güler yüzlü
Bazen çok çirkindiler.
Tutarlardı her zaman
Tüm köşe başlarını.
İçinde civcivler büyüttüğüm
      camdan misketlerimi
              alır
                    ve kırarlardı.

Gelmezdi akıllarına
Malcolm X'in dönüşü
Öldürdükleri kuşun
Susmayacak ötüşü.

Ama çocuk büyüdü
Güllü konak küçüldü.
Onlar şimdi neredeler
Nerede o cariyeler
Biliyorum yok oldu
           tüm eski aboneler.

Maymun gözünü açtı
Kuşlarsa daha özgür
Tek tutsak bir ben kaldım...
Kırılan misketleri
Daha onaramadım...


Üstün  İzat

25 Ekim 2014 Cumartesi

Şişe Kapağı Komedisi.


BİZ BUNU ZATEN HİÇ SORGULAMADIK Kİ, KOYUN GİBİ MİLLETİZ,
HANGİ AKILLI 3-5 Kg. ATIK KAPAK MALZEMESİNE BİR TEKERLEKLİ SANDALYE VERiR? NİYE VERİR? TEKERLEKLİ SANDALYENİN ELLE HAREKETLİLERİ 350 TL'den BAŞLAR, AKÜLÜLER 2.500 TL DAN BAŞLAR. VERECEKSE KAFADAN MERAL HANIM GİBİ YEKTEN BAĞIŞIM DER, EN iYİSİNDEN GÖNDERİR. YILAR ÖNCE KANSER TEDAVİSİ DİYE OKTAY BABUNA İÇİN VERDİĞİMİZ DÜNYA KADAR KAN ÖRNEKLERİNİ DE NASIL VE NE AMAÇLA KULLANDIKLARINI DUYDUĞUMUZDA ŞAŞIRMIŞTIK. Rezillik... MAVİ KAPAK !...

Doğa ve insanlara çok zararlı olan pet şişeler toplanmıyor da, neden kapakları toplanıyordu. Bu mavi kapaklar çok mu kıymetli idi. Hayır. Pet şişe üreticileri, ürettikleri bu zararlı maddeyi toplamak ve dönüştürmekle yükümlü idiler. Ama bunları toplamak, biriktirmek ve dönüştürmek hem masraflı hem de zordu. Bu kadar zahmete girmektense, bürokrat ve politikacılarla kol kola girdiler ve bir çare buldular. Pet şişe kapağını toplayan, aynı miktar şişeyi toplamış sayılacaktı. Öyle ya, ellerinde kapak olduğuna göre, elbette şişesi de vardı !. Peki bu kapaklar kime toplatılacaktı. Burada ikinci bir oyun devreye girdi. 500 kilo kapak getirilmesi halinde, özürlülere bir adet tekerlekli iskemle verilecekti. Böylece hayırsever halkımız, kandırılarak çöpçü gibi kullanıldı. Tekerlekli iskemlede payımız olsun diye düşünen insanlar; ceplerine, çantalarına, ev ve iş yerlerine doldurdukları mavi kapakları, daha büyük toplama ünitelerine attılar. Kapaklar buradan üreticiye gitti. Üretici bu kapakları “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na” göstererek, aynı miktar pet şişe topladığını beyan etti. Hem cezadan kurtuldu, hem de teşekkür aldı. Oysa tek bir şişe bile toplanmamıştı. Denizler, göller, akarsular, yollar, parklar, bahçeler pet şişeler ile dolmuştu ama ağızlarında tek bir kapak yoktu. Üretici, fabrikatör-akıllı iş adamı, çakma piyasadan aldığı en ucuz ve sağlık için zararlı birkaç tekerlekli iskemleyi, basın huzurunda vererek bir övgü de buradan aldı. Pek çok kişi, kullanıldıkları için üzgündü. Üstelik bu kullanılmaya özürlüler de alet edildikleri için iki defa üzgündüler. Bu şekilde bir kullanılmaya araç olarak kullanılan bürokrat ve siyasiler hakkında hiçbir işlem yapılmadığı için bir kez daha üzgündüler. Kim bilir, nerede ve kaç defa daha kullanıldıklarını, aldatıldıklarını düşündükleri için de kızgındılar. Ama bir kesim daha vardı ki, yazılanları ciddiye almıyor, inanmıyor ve eski görüşlerinde direniyorlardı. Bu kişiler ya çok “iyi niyetli” ya da “niyetsiz”diler. İşte bu yazı onlar için yazıldı; Eski yönetmelik yürürlükten kaldırılarak, 24.8.2011 gün 28035 sayılı Resmi Gazete’de bir yönetmelik yayınlandı. Adı “Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği” idi. Yeni yönetmeliğin 4. maddesinde “nelerin ambalaj ve nelerin ambalaj atığı” olduğunun “Ek.1 sayılı cetvelde” gösterileceği yazılı idi. “Ambalaj Tanımına İlişkin Örnekler” başlıklı Ek:1 sayılı cetvelin, 1. maddesinde “Ambalaj ve atık olarak kabul edilen maddeler” sayılmıştı. Bunların arasında aynen şu madde vardı : “Su, maden suyu, meyve suyu, şampuan, deterjan ve benzeri ambalajların kapakları” Yani yalnızca “kapak” ibaresi vardı, kapağın ucunda olduğu şişelerin ismi geçmiyordu, yönetmelikten çıkarılmıştı. ve “kapak toplamak” yeterli idi. İşte böyle yönetiliyor, böyle kandırılıyorduk. Bu yazımız da hala
 ayılmayanlara “kapak olsun!” 

Av.A.Erdem Akyüz Hukukun Egemenliği Derneği Genel Başkanı

20 Ekim 2014 Pazartesi

Absürt Bir Öykü

Sana güzel öyküler anlatacağım... güzel bir gün batımında...
Hatta çocukların gözyaşlarından yaptığım kristal avizeler takacağım yüreğinin ortasına.
Karnım tok deme.
BUYUR rakı soframıza.
Sana en güzel mezeleri sunacağım...
Eski şarkılar dinleteceğim taş plaktan ; belki Safiye ‘de olur aramızda...
Bir gün keyfim yerinde olursa eğer ve de akşamüstü, sancısız iniyorsa denizin bittiği yere.
Zavallı cılız bir uskumru ızgarada küfrederken kendi kaderine
ve bardaklarımız beynimizde sinsi bir egemenlik kurarken ;
sana gümüş kanatlarıyla Gençlik Parkın'da yüreklere inen Sevim Çağlayan'ı anlatacağım... İstersen de Profundis’ten söz ederim yalancı çobandan...mutlu çobandan. ya da camiden incir çalan çocuğun tabanlarındaki yaralardan dökülen ezgilerden derlediğim besteden ,  bir iki tını da sunabilirim sana.
Başka öyküler de anlatırım istersen ;
Beyoğlu’nun ara sokaklarından.
Üç simit için kulamparaların hışmına uğrayanüç sarı çocuktan
 ve anaları  Papatyalı Gülşen’den ;
 daha üç ay önce Zambak sokakta kanlar içinde yatarken ‘’Beni kocam olacak O puşt vurdu; sattığı adamlarla çıplak yatıyorum diye ‘’ bağırarak can verdiği geceden.
Dur kaçma rakımız bitmedi daha... anlatacak çok şey var.
Çok şey var ama ;
güzel öyküler de kalmadı galiba.

Üstün İzat      
                                                                                                                     

ŞİMENDİFER SAATLERİ

Yanımdaydı masalım, içimin şarkıları
Simit aldım, çay söyledim kendime
Falıma kendim baktım çağırmadım falcıyı
Bir balığın kulağına gizlice
Sözcükler fısıldadım, köpüklendi su
Çoğaldı yeryüzü kendimi azımsadım

Çeyreklere sığıyor ömürler
Sığıyor saniyeye korkuların kokuları
Işık hızından hızlı geçiyor yaşadığımız
Kullanmayı unuttuğumuz giysiler
Gramofonlar çalıyor çalıyor bir yerlerde
Yadsıdığımız sevinçli yaslarımız

Bardağımda yarımdı çay
Sigaram tütüyordu, yarımdı saatin biri
Az ilerde bir kadın çay bahçesinde
Maviyi kırmızıya katıp mor örüyor
Tren kalkmak üzereydi bir gardan
O kendisine oturuyor, kendimde ben
Kaç dünyada sabah oldu
Kaç gece geçti gözlerimizden

Arife Kalender

Bir Ella şarkısı ve düş kırıklığı !

Dün bir intihar videosu izledim. Canım sıkıldı .
Sempatik okuması yazması düzgün bir genç, artık yaşamdan tat almadığını ve intihar edeceğini söylüyor ;
Ella fitzgerald’ın Every Time We Say Goodbye
Şarkısıyla veda ediyordu. Başa çıkılabilir bireysel bir sorun yüzünden , bukadar tantanaya gerek kalmadan , 
sessizce gidebilirdi diye düşündüm. Ya da bilinçli bir şekilde toplumun Algılayacağı mesajlar bırakarak  yani ,
unutulmaz olarak .

Üstün İzat