|
30 Ekim 2015 Cuma
Elveda Dolunay
28 Ekim 2015 Çarşamba
25 Ekim 2015 Pazar
Dünyada Olmak Acıdır. Öğrendim.
Yeryüzündeki tüm kızıl taşlara Tanrının kanı sürülmüştür. Bu yüzden kızıl taşlar Çocukluğumuzu öğretir. Tanrı, biz çocukken, Yanımızda dolaşır. Küpemize dokunur Ve kolyemize. Pabuçlarımıza ve kurdelamızın Kızçocuk olmak kıvrımına girer Saklanır. Kızıl bir elbise ve yatak almalıyım, Kızıl bir yüzük, Ve lamba. O zaman olmalı ki, Annenin zamanı başlar ve tükenir. Beklemeyi bilen kan, Taş olmayı da bilir. Dünyada olmak acıdır. Öğrendim. Kızıl karanlık Mavi karanlık Ve başlangıç Bir anlamı olmalı ki bunların, Bırakmaz bizi annemiz ve tanrımız. |
Bejan Matur |
23 Ekim 2015 Cuma
Ayrılık Böyle Olmasaydı
Örneğin duysaydın kalpten gittiğimi
ve iki damla yaş aksaydı gözbebeklerinden. Ya da yetişmek için cenaze törenime, toprak yolda yüz seksene bassaydın. Kanmasaydın beyninin çirkin yalanlarına; üzümlerin mutsuzluğunu şaraplarda tatsaydın... Ayrılık böyle olmasaydı... daha yaşarken ölmemeliydi insan!.. |
Üstün İzat
|
19 Ekim 2015 Pazartesi
Ankara Olayı
Cebrail
Azrail
Mikail
İsrafil
Azrail
Mikail
İsrafil
Yenişehir’deki büyük yapının kapısına dayandılar
Görevliler baktı kimliklerine
Giremezsiniz dediler
Siz içerde değil misiniz?
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Görevliler baktı kimliklerine
Giremezsiniz dediler
Siz içerde değil misiniz?
Fazıl Hüsnü Dağlarca
15 Ekim 2015 Perşembe
DİLEK
Gün doğar doğmaz
Bakınırsın ya dört yana
Dağlarını sayarken
Beni de say.
Kuşlar kaç
Uçanlar
Daldakiler kaç
Kat o kümelere beni de say.
Yollardaki
Şu gördüğün çocuklar içinde
Buğday benizli sarışın kumral
Belki utangaç... beni de say.
Ağaçlar dizilmişlerdir ya yol kıyılarına hep
İkişer ikişer, tek tek
Aralıklarında dur biraz
Beni de say
Ölülerini sayarken
Bir ülkü uğruna yaşamasını vermiş ölülerini
Unutma
Beni de say.
14 Ekim 2015 Çarşamba
Dolunayla Sevişmek
Koynunda dolunay,
sarhoş olmuşsun.
Kaçıyorsun acısından sabahın. Bu bir savaş, kirlenmiş bulutların; kapısını çalıyorsun... Dolmuş gözbebeklerine, dudaklarının yalnızlığı. Dilindeki türküler dolunaya ulaşmış. Bu bir savaş, duymuşken baharın üretken coşkusunu; küllenmiş ateşleri yeniden yakıyorsun... Üstün İzat |
13 Ekim 2015 Salı
Şeytanın gücü...
·
Bilindiği
üzere Araplar, Müslüman olmadan önce “Putperest-Pagan”dılar.
Yani çok tanrılı din mensubu idiler ve bu tanrıları da putlarla simgeler ve bu putlara tapardılar. Bu tanrılardan sadece 360 tanesi Kabe’de bulunmakta idi. Taptıkları toplam put sayısı binleri geçmekte idi. Bunların en klasikleri; Mekke’deki Lat, Uzza ve Menat’tır ki bu günkü “Şeytan Taşlama” Ritüelinin uzantısı bu putlara tapınmaktan gelmektedir. Araplar salt bu saçma sapan Şeytan Taşlama ritüelinden yılda en az 500 milyon dolar kazanmaktadırlar. Bu kazancın nedeni Arapların bu taşları hacılara tanesi 1 dolardan satıyor olmalarıdır. İlk gün sadece “Büyük Şeytan”a taş atılır. Bu hacı başına 7 taş demektir. İkinci ve üçüncü günler ise 3 şeytana birden
taş atılır ki bu şeytan başına 7 taştan hacı başına 21 taş demektir. Etti mi hacı başına 49 taş yani 49 dolar… Bu
sayı’ya +1 gün Mina’da (Şeytan taşlanan yer) geceleyenlerin atması gereken 7
taşı da eklediğinizde eder size hacı başına 70 taş. 10 milyon hacı çarpı 49 dolar, hadi tamamı
son 7 taşı atmadığına göre, diyelim ortalama adam başı 60 dolardan yılda toplam
600 milyon dolar sadece taş satmaktan süfli Arabın kasasına girmektedir. Bu taşlar yukarıda gördüğünüz konik kuyunun
dibinden toplanır ve tekrar tekrar satılır enayilere.
Yani çok tanrılı din mensubu idiler ve bu tanrıları da putlarla simgeler ve bu putlara tapardılar. Bu tanrılardan sadece 360 tanesi Kabe’de bulunmakta idi. Taptıkları toplam put sayısı binleri geçmekte idi. Bunların en klasikleri; Mekke’deki Lat, Uzza ve Menat’tır ki bu günkü “Şeytan Taşlama” Ritüelinin uzantısı bu putlara tapınmaktan gelmektedir. Araplar salt bu saçma sapan Şeytan Taşlama ritüelinden yılda en az 500 milyon dolar kazanmaktadırlar. Bu kazancın nedeni Arapların bu taşları hacılara tanesi 1 dolardan satıyor olmalarıdır.
Aydın Uluçam'dan bir alıntı.
11 Ekim 2015 Pazar
Gölge Etme
Arkanda hükümet varsa
Benim de şarkılarım var
Eğer senin bir allahın varsa
Gölge etme allah aşkına
Benim de şarkılarım var
Eğer senin bir allahın varsa
Gölge etme allah aşkına
Senin de yandaşların varsa
Benim de yoldaşlarım var
Aklında bir kavga çıkartma varsa
Benim de yumruklarım var
Benim de yoldaşlarım var
Aklında bir kavga çıkartma varsa
Benim de yumruklarım var
Arkanda savcılar varsa
Benim de yüreğim var
Eğer sonunda mapusa girmek varsa
Yatarız icabında
Benim de yüreğim var
Eğer sonunda mapusa girmek varsa
Yatarız icabında
İçinde büyük bir korku varsa
Ecele çaresi mi var
Senin de bir çocuğun varsa
Bende tam iki tane var
Ecele çaresi mi var
Senin de bir çocuğun varsa
Bende tam iki tane var
Arkanda cellatlar varsa
İş degil allah aşkına
Eğer sonunda kefene girmek varsa
Ölürüz icabında
İş degil allah aşkına
Eğer sonunda kefene girmek varsa
Ölürüz icabında
Söz-Müzik: Kaan Tangöze
8 Ekim 2015 Perşembe
Das Parfum
Koku, çağdaş Alman yazarı Patrick Süskind'in 1985 tarihli polisiye romanı. Özgün adı Das Parfum olan bu bestseller roman Süskind'in dünya çapında tanınmasını sağladı, birçok dile çevrildi.1987 yılında Türkçeye de çevrilen roman yine bir Alman yönetmen Tom Tykwer tarafından 2006 yılında Perfume: The Story of a Murderer adıyla sinemaya uyarlandı. Bu film de Türkiye'de Koku: Bir Katilin Hikayesi adıyla gösterildi.Patrick Süskind'in bu romanına konu olan olay, 18. yüzyılda Fransa'da geçer. Kitabın kahramanı Jean-Baptiste Grenouille, tüm insancıl duyumlardan ve duygulardan yoksun, yalnızca kokulara karşı görülmedik derecede duyarlı, istediği kokuları üretebilmek için cinayet işlemekten çekinmeyen bir katildir. Paris'te pis bir ortamda doğan adam ordaki kokuyla bir yetenek kazanır ve bunun onun için verilmiş bir yetenek olduğunu anlar. Herkesin, her şeyin kokusunu almakta, tüm kokuları üretmekte gerçek bir dahi olan bu genç adam, kendi kokusunun olmadığını, bulunduğu yerlerde insanların kendisinden çıkan kokuyu alamadıklarını anladığı gün, dünyasını yitirir. Kendisi için tek çıkar yol, başkalarına sanki insanmış izlenimi verecek kokular sürünmektir. Toplum içinde bireyselliğini hiçbir zaman edinememiş, ama kendi benliğinin dışında her şeyi yaratabilmiş bir dahiyi sergileyen bu görkemli alegorinin olağanüstü bir akıcılıkla erişilen son bölümü, benzeri herhalde Kafka'da görülebilecek bir insanlık tragedyasının simgesidir.
1 Ekim 2015 Perşembe
Malcolm X
|
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)