29 Eylül 2015 Salı

Akkuzuların DEVRİMCİ KURTLARI


Onlar sahip çıktı akkuzuların,
filizlenmiş umutlarına.
Yemediler
ve yedirmediler kurda kuşa...
Tüm kızılırmak deltası uyurken;
yaşamboyu,
Nöbete durdular...


Üstün İzat



10 Ekim 1965 seçimlerinde TİP - Türkiye  İşçi Partisi , meclise 15 vekil göndermişti. O zaman Sulakyurt, bugün Kalecik İlçesine bağlı Akkuzulu köyünde, büyük çoğunluk TİP'e oy vermiş; bu şiir o coşkuyla yazılmıştı. 


24 Eylül 2015 Perşembe

Takdiri ilahi



Salak yengeye kaydı.

Abi,
altıncı kattan,

cehennemin dibine fırlattı kardeşini
ve 20 yıldır kodeste. 

yenge dördüncü kocayı buldu;

Onu da boynuzluyor.





Üstün İzat

23 Eylül 2015 Çarşamba

Asıl Adalet

Yaşamak Zordur


                                                                            




                                     

Yaşamak zordur
Penceresiz evlerde
Deniz karşında bile olsa
Özlem duyarsan denize

Yaşamak zordur
Çok ışıklı evlerde
Batmayan güneş bile olsa
Yürüyemezsen pencerelere

Yaşamak zordur
Gürültüsüz evlerde
Yüreğin çocuk bile olsa
Ürkeksen çocuk seslerine

Yaşamak zordur
Paylaşımsız evlerde
Bir solgun çiçek bile olsa
Pişmansan verdiğine

Yaşamak zordur
Sığmıyorsan evlere
Adın özgürlük bile olsa
Tutsaksan kelepçelere

Üstün İzat
      












  

22 Eylül 2015 Salı

Rüzgar



















Ayak seslerini bekler dururdum
açar pencereyi
gelişinden önce sesini
kokunu çekerdim içime
kulaklarımda güçlü bir senfoni
her yeri kaplayan varlığın
ya dokunuşların......
saçlarımı savuruşun aklımı başımdan alırdı
neden bilmem hırçınlıgını sevdim
zaman zaman durgunlaştıgındaysa
neden....
nedenler..arar arar dururdum
ben her esişini
seni yüregimde hissetmeyi sevdim
toprakta bekler ben gibi...
baharda polen olup seninle uçmayı
su olup daglardan aşagı akmayı
deniz olup dalgalarda çoşmayı
sadece ben mi sanırsın sana sevdalı...?
es ılık yada soğuk
ama hırçın
ama Sevdalı
Funda Erdal Şahin

19 Eylül 2015 Cumartesi

Tendeki Parmak İzleri (6)


Eloğlu yamandır...

Ağzına bir parmak bal çalıp

götürürler malı...

Dönüp baktığında geriye,

tenindeki parmak izlerini tanıyamazsın
bile...

Yürütürler kalbinden,

benden çaldığın aşkı...

Yine de kokum kalır

Tükenmiş bedeninde...


Üstün İzat

Sürgün - C.Süreya

1938 sürgünlerinde Bursa’ya bin 861, Konya’ya bin 264, Manisa’ya bin 15 nüfus gönderiliyor. “Bizi kamyona doldurdular, Tüfekli iki nezaretinde” diyen ünlü şair Cemal Süreya, ailesiyle Dersim arşivlerinde yer alıyor. Tunceli’nin Pülümür İlçesi’nin ailesi 181 aile ve 866 nüfusla Bilecik’e gönderiliyor.

İşte Cemal Süreya’nın o şiiri:


Bir yük vagonunda açtım gözlerimi,
                    Bizi kamyona doldurdular,
Tüfekli iki erin nezaretinde,
                    Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular,
Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar,
                    Tarih öncesi köpekler havlıyordu
Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler
                    Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki.
Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü.

Sonrası Kalır / Edip Cansever


On Kalır benden geriye dokuzdan önceki on 
Dokuz değil on kalır 
On çiçek, on güneş, on haziran 
On eylül, on haziran 
On adam kalır benden, onu da 
Bal gibi parlayan, kekik gibi bunalan 
On adam kalır. 

Ne kalır ne kalır 
Tuz gibi susayan, nane gibi yayılan 
Dokuzu unutulmuş on yüz mu kalır 
Onu da unutulmuş bir şiir belki kalır 
On çizik, on çentik, on dudak izi 
Bir çay bardağında on dudak izi 
Aşklardan sevgilerden 
Suya yeni indirilmiş bir kayık gibi 
Akıp geçmişsem, gidip gelmişsem 
Bir de bu kalır. 

Ne Kalır benden geriye, benden sonrası kalır 
Asıl bu kalır. 

On yerde adam geçse geçmese 
Dağlardan tepelerden inen bir düzlüktüm, 
anlaşılır. 

Aksam olur bir günden dibe çökerim 
Su içer dibe çökerim 
İyimser bir duvarcıyım her gün bir tuğla 
düşürürüm elimden 
Bu yüzden gecikirim 
Size bu sıkıntı kalır. 

Ne Kalır 

Kahvelere de kalın kalın kayısı vakti 
Dişleri kesmeyenin en az kayısı vakti 
Dişleri hiç kesmeyenden 
Gün geçer kendi kalır 
Kahvelerde kayısı. 

Gezginim, açık denizlerden yanayım 
Biraz da Akdenizliyim, bu işte böyle kalır 
Akdenizli herkes konuşur duyarlığını 
Başka ne Kalır 
Biz ki bir konuşuruz geriye on şey kalır. 

Ben buyum, dersin, arkadaş 
Sevgilim ben buyum 
Yüreğim vurgun, dişlerim altın 
Ceketim sol omsuzumda 
Vakit vakit incelen vakit. 

18 Eylül 2015 Cuma

Gece Beyazdır




Karanlık değildir geceler
gece beyazdır

En güzel çocuklar doğdu
sancılı gecelerden sonra

En büyük aşklar

yaşandı gecelerde

Başladı en büyük dostluklar

akşam sofralarında

En büyük acıları uyuttu

geceler

Geceler boyu hazırlandı

özgürlük savaşları
Ve kazanıldı büyük zaferler
yorgun gece sabahı

Her büyük eserde

gecenin payı vardır

Geceler kara değil

gerçekten bembeyazdır




Üstün İzat

17 Eylül 2015 Perşembe

Yine mi Eylül acısı




Seni sancılı bir azı dişi gibi
beynimin dibine çöreklenmiş köklerinle,
yüreğimin sızlamasına aldırmadan
söküp attım.

Yatmadım ebruli gülüşlü anıların altına
.
Selam bile vermedim,
kiraz ağaçlarının
kızıl dudaklarına...

Seni sancılı bir azı dişi gibi,
yeşillerle öpüşen mavi dünyamdan,
en güzel melodilerin  isyanlarıyla birlikte
söküp attım.

Koklamadım adına şarkılar yapılan çiçekleri,
açılmadı kollarım,
loş ışıklarda raks eden fahişelerin;
umut veren bakışlarına...

Seni sancılı bir azı dişi gibi,
verimli yağmurların yalvarmalarına bakmadan
çocuklarımın ekmeğini veren topraktan;
bir ayrık otu söker gibi
söküp attım.

Üzülmedim gelinciklerin kısa ömrüne

ve  kanmadım güneşin
 Eylül öpücüğüne...

Seni attım
yoksun artık.
Ama
ben de yokum...

Üstün İzat          19.09.1985 - Berlin

2 Eylül 2015 Çarşamba

BEN ANLAMIYORUM... YA SEN?


  Sadık Hidayet, Modern İran edebiyatının önde gelen     düz yazı ve kısa hikaye yazarıdır.

   17 Şubat 1903'te Tahran'da doğdu, 9 Nisan 1951'de             Paris'te 48 yaşında intihar etti.

    BEN ANLAMIYORUM... YA SEN?

   Cehennemliklerin suçu seks ve içki idi.
   Cennetliklerin mükafatı da seks ve içki...
   Gelecektekiler bizim saflığımıza gülüyorlar.
   Sen anlıyor musun?
   Ben anlamıyorum!

   Huri ve fahişenin farkı nedir?
   Biri Allahın çalışanı, diğeri kulunun...
   İnananlarına rüşvet olarak huri veren Allah ve genelev olan cennet!
   Hangisi günahsız?
   Çaresizlikten karnını böyle doyuran fahişe mi?
   Yoksa vücudunun hazzı, kulların iyi işlerinin mükafatı olan huri mi?
   Sen biliyor musun?
   Ben bilmiyorum!

Geriye Ne Kalır

Geriye Ne Kalır 


ne kalır geriye?
gidenin ardından
ağaç giderse, kuş giderse ne kalır
insan giderse...
yol giderse..
giden ileri mi gider kalan mı geride
varolan ve olmamış her daim zamandan geride
belki de ileride....
nerede?
Asuman Zeynep Günaydın
BAYRAMCan Yücel

Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan...
Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık...
Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "Çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.
Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmuş bir ilişkiyi bitirmek de öyle...
En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.
Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır.
"Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözü bayramdır. Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...
Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.
Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.
Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram...

''Can Yücel''