15 Kasım 2016 Salı

Şaşkın Zangoç



Çok uzun çarşılarından
Köhne bir kasabanın
İçimdeki atları dört nala sürüyorum
Kaçıyorum bilmeden aradığım kentime
Belki yeniden dönüş yarattığım kendime...
Bitsin artık bu ürkü
Kutsaldan korkuyorum
Öyle ağır ki yüküm,
Sırtımda bir de tanrı
ve peygamber taşıyorum.

Çılgın kahkahalarla bakıyorum arkama
Alaycı suratıyla sırıtıyor şeytanlar
Ayağıma dolanan bir anı sanki yıllar
Beynimde çöreklenmiş
Bu akrep bu çıyanlar
Rüyalarımda bile oynaşıp duruyorlar.

Bir ufak çocuk gibi
Tutuyorlar elimden
Götürüyorlar beni kendi çarşılarına
Dilimin dönmediği ayetler söylüyorum
Sırrını çözmem için kutsal büyük kitabın
Meryem ile isanın vermediği hesabın
Bütün ceremesini
Bana çektiriyorlar.

Kırık camlar üstünde yürüyorum yalnayak
Yıkıyorum beynimde yaptırdığım hanları
İçim peygamberlerin kuytu bir barınağı
Yasaklanmış her şeyi, rahatça yaptıkları
Sevmiyorum kendime uydurduğum yalanı
Artık hiçbir tapınak bana yakın gelmiyor
Duymuyor kulaklarım
Kendi çaldığım çanı.

Üstün İzat

12 Kasım 2016 Cumartesi

Sokak adı öyküleri.



Sevdiğim çiçek adları gibi

Sevdiğim sokak adları gibi

Bütün sevdiklerimin adları gibi

Adınız geliyor aklıma - Melih Cevdet Anday



Hakkak Yümni Sokağı, Sarıyer - İstanbul
Önce hakkak nedir ona bir bakalım.
Hakkak: Yakut, zümrüt, akik gibi değerli taşlar veya ağaç eşya üzerine yazı ve şekiller kazıyan sanatçı. (batıda gravürcü)
Ünlü hakkakların çoğunluğu aynı zamanda mühür ve hakk defterleri de(vakıflar tüzüğü) kazırdı.
Hakkak Yümni Mühürcülükte en ileri evre olan hakk defterleri de kazımıştır.
Zamanın ünlü hakkakları:Zihnî, Rasim, Raşid, Rahmî, Ra'fet, Resmî, Remzi, Resa, Ruhî, Reca, Reha, Refîk, Zekî, Zühdî, Seza, Sırrî, Samı, Şakir, Şevkî, Ziya, Arif, İzzet. Alî, Azmî, Aşkî, Gazî, Fanî, Fehmî, Kadir, Kadri, Kamî, Lütfî, Medhî, Mecdî, Mehmed, Mislî, Namî, Nacî, Nadir, Nabî, Nusret, Vefa, Yümnî, Sabrî, Hamdî, Baba, Zatî.
Mührün yerini imza aldıktan sonra, mühürcülük san'at olarak yok olmuştur.
2006 yılında; çok değerli bir eser olan, Hasip Paşa'ya ait, Hakkak Yümni tarafından kazınan mühür 70 bin YTL başlangıç fiyatıyla satışa sunulmuştu.
Aslında Beylerbeyi, Hasip Paşa Yalısı (Aşk Yalısı) ayrıca anlatılmaya değer bir öyküdür.

Kaynak:Dursun KAYA - Niyazi ÜNVER
https://www.yazmalar.gov.tr/elyazmaciligimiz_tr.php

Roma Hamamı, Sarıkaya - Yozgat



Sarıkaya Roma Hamamı aslında bir pişmanlık öyküsüdür. Roma imparatorlarından Caracalla (ö. 08 Nisan 217) babası tarafından Fulvia Plautilla ile evlenmeye zorlanır. Fulvia son derece alımlı ve çok güzel bir kadındır. Evlendikten sonra Caracalla'nın yaşantısı değişir ve kuşkunun tutsağı olur. Bunun nedeni Fulvianın devlet işlerine karışmasıdır. Sonunda karar verir ve karısını 211 yılında Sicilya'ya,ardından Lipari'ye sürgüne gönderir ve orada boğdurarak öldürtür.
Bir yıl sonra Harran Ovasına bir savaşa giderken Sarıkaya'dan geçmek zorunda kalır. Güneşli bir günde çocukların yıkandığı bir göl görür. Çok hoşuna gider ve bu göle girer.
Gölün suyu ve güneş kendini inanılmaz mutlu eder. Yıllardan sonra, İlk kez düşünme ve duygu yeteneğinin yerine geldiğini fark eder. Sudan saatlerce çıkmaz ve Fulvia Plautilla ile geçen mücadeleyi mantıksal olarak tekrar gözden geçirir. Sonuç olarak ne denli bir yanlış yaptığını kabullenerek; komutanına, buraya eski Karısı adına bir hamam yapılmasını emreder.
Hamam savaş tutsağı 100 usta ve 2000 işçi ile kısa sürede tamamlanır.
Başka bir söylenceye göre de; bir Roma İmparatorun, romatizma yüzünden kötürüm olan kızı bu hamamda yıkanarak şifa bulmuştur.
Kaynak: Vikipedi

Ne denli akıllı?


5 Kasım 2016 Cumartesi

Dost (şiirin son bölümü)


Doğum192 ErzincanTürkiye
Ölüm19 Kasım 1981,  Ankara, Türkiye

Sana selam olsun
Sürgünler, mahkumlar, hastalar
Alacağın olsun
Seni İstanbul seni
Seni Bursa, Çankırı, Malatya,
Sizlere selam olsun üniversiteler!
Öğretmenleri alınmış kürsüler,
Öğretmenler
Sizlere selam olsun
Hürriyeti yazan eller, dizen eller
Sizlere selam olsun makineler
Entertipler, rotatifler, bobinler
Bu gülünç, aşağılık,
Namussuz şeyler dışında,
Sana selam olsun
Zincirin zulmün kar etmediği,
Kırbacın kar etmediği
Büyük tahammül!
Gel günlerim gel de dol!
Gel Aydınlım, İzmirlim,
Gel aslanım Mamak'tan
Erzincan'dan, Kemah'tan
Düşmanlar selam ister
Gözden, gezden, arpacıktan
                 
 Enver GÖKÇE

31 Ekim 2016 Pazartesi

İnsan



yerle gök arasında küçücük evler
mırıldanan odalar, aralık pencereler
kap kacak, sandalyeler, yorgun bir masa
küçük alışkanlıklar, yıpranmış tatlar
bir avuç toz, bir ikindi gölgesi
köşe minderine kurulmuş zaman

birbirine aşina duvarlar arasında
ne çok eşya, ne çok kaygı, ne az sevgi
denizden koparılmış birazcık tuz, güneşten
sereserpe bir duygu, bir öpücük, bir kahkaha
fısıltılar, vazodaki çiçeklerin buğusu
ve anların telaşına
sinmiş ölüm kokusu

yerle gök arasında bir öbek can
bir tas öfke, denizler dolusu gam
çığlıklar, yakarışlar ve derin susku
ve küçücük evlerin damarlarına
çarpa çarpa akıp duran
akıp duran
bu yaşama arzusu

Ayten Mutlu


27 Ekim 2016 Perşembe

Mevlana Çiçeği


Tüm sokakların aynı yerde kesiştiği bir kentte
dönüp duruyorum MEVLANA gibi..

Evleri sardunyalarla bezeli
bulutların şimşeklere kafa tuttuğu,
aşk şarkılarının ay-la başlayıp
güneşle bittiği...
Yüreğine kader saplı
yorgun yüzlü bir kadının;
penceresiz hücrelerde yaşayan
‘umutları kelepçeli’ mahkumlara
güller sattığı,
karanlık bir kentin gülen ışıklarında...
Mevlana gibi dönüp duruyorum
kurşunsuz tabancalarla
kendimi vuruyorum...

Esrik yüreğime
modası geçmiş
aşk şarkıları saplanmış
güller kurumuş şarapsız sokaklarda
yağmur yağmıyor
Tebrizi yok ortalarda...
Bulutlar küskün şimşeklere
güneş doğmak
gece bitmek bilmiyor...

Unutulmuş aşk şarkıları söylüyor
yüreği hançerli kadın
penceresiz hücrelerde güller kokuyor..
Yürüyoruz üzerinde çağlardır habersiz
Kaldırımlar çiçek açıyor...

Üstün İzat

21 Ekim 2016 Cuma

Gidiyorsun...


Geride her şeyi bıraktığını biliyorsun üstelik.
Soframızdan bir tabağı kaldırıyorsun, ekmeğin yarısı kuruyacak.
Çayın tek şekerinin tadını çalıyorsun keyiflerimizden.
Sonuna kadar okunmamış ve sevilmemiş bir kitap gibi ahşap rafların arasında tozlanılmaya terk ediyorsun geçmişi.
Yaşanmış her şeyimiz o kitabın arasındaki kurutulmuş çiçeğe benzeyecek zamanla. Hayalini kurduğumuz çocukları öldürüyorsun hiç doğmamalarını isteyerek.
"Çok sevdim" oluyor son sözlerin ben "her şeye rağmen seviyorum seni" duymayı beklerken. Umudumu kesiyorsun en güçlü yerinden.
Hiç olmamış gibi ilk kalkan otobüse binerek.
Gönlümün bütün bavullarını gözlerime sererek.
Artık daha fazla tutunmalı kendime.
Bir şarkının fazla, bir kadehin az geleceği yerde bitecek.
Gün gelecek yine yine sevilecek...

Umut Güner

9 Mart 2016 Çarşamba

Çöl Çiçeği (Kadın sünneti vahşeti)


Warıs Dirie, çölde göçebe bir yaşam süren ve kızların sünnet edilmesi gibi gelenekleri hala uygulamakta olan Somalili bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi.On iki yaşına geldiğinde, yaşlı bir adamla evlendirileceğini öğrenince, çöldeki ailesini terk ederek kaçar ve onu önce Afrika'daki akrabalarına, oradan Londra'ya ve sonra da ünlü bir model olacağı Amerika'ya götüren ilginç yaşam yolculuğuda başlamış olur.

Gündüzleri Naomi Campbell gibi ünlü modellerle çalışan Waris Dirie, aynı zamanda Birleşmiş Milletler'in bir insan hakları elçisi olarak görevyapmaktadır.Fakat o yine de, geceleri, terk etmek zorunda kaldığı vatanı Somali'deki basit yaşamın özlemini çekiyor. Kadınların genel olarak, kendi ayakları üzerinde duran özgür bir birey olma çabası karşısında karşılaştıkları sorunlar, yokluklar ülkesi olan Afrika'nın çöllerinde yaşandığında, çok daha çarpıcı ve öğretici bir deneyim haline geliyor. Waris Dirie, bu sorunlarla nasıl baş ettiğini anlatarak, ister Afrika'da olsun, ister gelişmiş ülkelerde, benzer sorunlarla karşılaşan tüm kadınlara ışık tutuyor.Dirie'nin öyküsü aynı zamanda, yılmadan çalışıldığında, insanın her istediğini elde edebileceğini de göler önüne seriyor ve herkese, dirençli ve çalışkan olma konusunda bir ders veriyor.

Waris Dirie'nin çarpıcı yaşam öyküsünü anlatan bu kitap, on bir ülkede aynı anda yayınlandı ve hemen beyaz perdeye uyarlama çalışmaları başlatıldı.

'Waris'in öyküsü, gerçek bir kadın kahramanın öyküsü.Herkese esin kaynağı olacak!'
-Elton John-

Kaynak :///idefix

7 Mart 2016 Pazartesi

HES'lere geçit verme.


Akarsularımızı borulara sokmayın.
Böyle mi olmak istiyorsunuz?
HES'lere geçit verme.
(Bir #edkashi görüntüsü)


5 Mart 2016 Cumartesi

Ahlar Köprüsü - Venedik



Ahlar Köprüsü (İngilizce: Bridge of Sighs, İtalyanca: Ponte dei Sospiri), Venedik'teki birçok köprüdenbiridir. Etrafı çevrili olan köprü beyaz kireç taşındanyapılmıştır ve pencerelerinde taştan ızgaralar vardır. Rio di Palazzo üzerinden geçen yapı, eski esirleri Venedik Cenova Saraylarındaki sorgu odasına götürmek için kullanılırdı. Antonio Contin (Antonio da Ponte'nin amcası) tarafından tasarlanmış ve 1602 yılında inşa edilmiştir.
Ahlar Köprüsü'nden görülen, mahkûmlarınhücrelerine gitmeden önce Venedik'in görmüş oldukları son manzarasıydı. Köprünün ismi, (19. yüzyılda Lord Byron tarafından verilmiştir) esirlerin hücrelerine götürülmeden önce Venedik'in manzarasını son defa görecekleri telkininden gelmektedir. Gerçekte, sorgulama günleri ve yargısız infazlar köprünün inşa tarihinden önce bitmiştir ve saray çatısının altındaki hücreler çoğunlukla ikinci derecedeki suçluları barındırmıştır. Ayrıca, pencereleri kaplayan taş ızgaralar nedeniyle köprünün içinden fazla bir şey görmek mümkün değildir.
Kaynak:Vikipedi 

4 Mart 2016 Cuma

Huş - Yemen





Havada bulut yok bu ne dumandır
Mahlede ölü yok bu ne figandır
Şu Yemen elleri ne yamandır

Ah o yemendir gülü çimendir
Giden gelmiyor acep nedendir

Burası Huş’tur yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir

Kışlanın önünde redif sesi var
Bakın çantasında acep nesi var
Bir çift kundurayla bir de fesi var

Ah o yemendir gülü çimendir
Giden gelmiyor acep nedendir

Burası Huş’tur yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir

Resim Emrah Akdoğan'dan alıntı. 

2 Mart 2016 Çarşamba

Didim Apollon Tapınağı




Didyma aslinda bir antik kent değil, kutsal bir mahaldir. Miletos'tan gelen kutsal yol ile
bağlantıya sahip Didyma bir kehanet merkezidir. Didyma ile ilgili ilk yazılı kaynak Herodot'tur.
Herodot M.Ö. 600'lerde Misir Kralı II. Nekho ve Lidya Kralı Kroisos'un Didyma'daki Apollon mabedine adaklar sunduklarını nakleder. Arkaik devirde çok ünlü olan Apollon'un kutsal yeri Persler tarafından M.Ö. 494'de yakılmıştır. M.Ö. 311'de tekrar canlanmaya ve mabet yeniden inşa edilmeye başlanır. Seleukoslar döneminde mabet planda değişiklikler yapılarak boyutları büyütülmüştür. Artemis, Zeus, Aphrodite mabetleriyle diğer bazı yapıların da bulunduğu inşaatın Roma devrinde de sürdüğü, mabet çevresinde ele geçen kitabelerden anlaşılmaktadır. M.S. 250'den önce mabet önemini yitirmeye başlamış ve M.S. 385'de Theodosios un emri ile tamamen önemini yitirmiştir. Hıristiyanlığın yaygınlaşması ile zaten bitirilmemiş olan mabedin adytonuna (kutsal alan) bir kilise yapılmıştır.
Kaynak:journalisttr

1 Mart 2016 Salı

Habib-i Neccar Camii

Antakya’da bulunan tarihi cami. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki en eski camidir. Cami Roma dönemine ait bir pagan tapınağının üzerine inşa edilmiştir. Günümüzdeki camiOsmanlı döneminde yenilenmiştir, etrafı medrese odaları ile çevrilidir. Avlusunda 19.yy eseri bir şadırvan bulunur. Caminin kuzeydoğu köşesinde İsa’nın havarilerinden Yunus ve Yahya (Yuhanna) ile onlara ilk inanan ve şehit edilen (taşlanarak öldürülmüştür) ilk kişi olan Antakyalı Habib-i Neccar’ın türbesi bulunur.


28 Şubat 2016 Pazar

Berlin’de hakimler var

 İşte o değirmen



Zorunlu eğitimin mucididir. 5-14 yaş arasındaki bütün çocuklara uygulattığı bu eğitim sistemi zamanla tüm Avrupa’ya ve dünyaya yayılmıştır.
Artık Prusya Kralı olan “büyük” Friedrich, Potsdam Ormanları’nda gezinirken bir değirmenin bulunduğu tepenin yanındaki alçak bir tepe üstünde durur ve değirmeni satın alarak yerine şanına yakışır muhteşem bir saray yaptırmak ister.
Hemen yardımcıları değirmenin sahibini bulur ve araziyi değirmenle birlikte kendisinden almak isterler. Ancak değirmenci araziyi vermeye razı olmaz. Bunun üzerine askerler değirmenciyi kralın huzuruna çıkarırlar.
Kral, değirmenciye bakar. “Arazine bir saray yaptırmak istiyorum. ”der. İkna etmek için önce değirmene değerinin kat kat üstünde bir meblağ ödemeyi teklif eder. Fakat değirmenci, kral ne kadar para verirse versin, bu satışa bir türlü razı olmaz.
Kral, teklif ettiği onca paraya rağmen değirmeni satın alamayınca sinirlenir ve “Sen benim Prusya Kralı Friedrich olduğumu bilmiyor musun yoksa?” diye gürler.
Değirmenci hiç alttan almaz. “Biliyorum” der. “Senin kral olduğunu biliyorum. Ama ben de bu değirmenin ve arazinin sahibi Sans-Souci’yim.”
Kral iyice köpürür ve “Madem benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi de biliyor olmalısın. Bakalım o zaman ne yapacaksın? Benim binlerce askerim var. Senin kimin var?” der.
Değirmenci bu söz üzerine hiç telaşa düşmeden tarihe geçen o ünlü sözü söyler:
“Berlin’de hâkimler var. Ben de onlara güveniyorum.”
Kral bu cevap üzerine ıslah ettiği mahkemelerin adaletine kendi aleyhine bile güvenildiğini anlar ve tarihe geçen şu ünlü sözünü söyler: “Hiçbir güç, hiçbir iktidar, kral dahi olsa adaletten üstün değildir.”
Kral İkinci Friedrich bu yel değirmeninin Prusya Krallığı devam ettikçe korunmasını ister ve onun daha altında olan tepeye sarayını diker ve adını da Sans-Souci Sarayı koyar.
Yasin Girgin - Hürriyet
Resim:culturetripberlin

23 Şubat 2016 Salı

Fahişe


-Şu merdiven başında pazarlık yapan kadın bir fahişe mi?
-Hayır.
-Peki ya o Sokağln başında bacaklarını gösteren.
-Hayır.
-Peki, ya şu kadın? Çok şehvetli bakıyor.
-Hayır, o da değil.
-Burada hiç fahişe yok mu? baksana şu kadinlara nasıl da giyinmişler.
-Fahişe nedir bay Burton?
-Tenini parayla satan aşağılıklardır, bay Vencanze.
-Hayır bay Burton. Fahişelik bu değildir.
-Hah Neymiş peki fahişelik
-Fahişelik insanlarin hayatını bilmeden onları aşağılamak ve yargılamaktır.
Sokağin sonunda bir berber var bay Burton.
Lütfen aynaya bakınız. Orada varolan en büyük
fahişeyi göreceksiniz.
Kaynak:#marilyn monroe

7 Ocak 2016 Perşembe

Muazzez İlmiye Çığ


20 Ekim 2012'de Sayın Muazzez İlmiye Çığ, Kuşadasında çok ilginç bir konferans vermişti. 99 yaşındaydı ve öyle bir enerji doluydu ki; insanları yaşamaya heveslendirdi.
O gün dinlediklerimi düşündüğümde, gerçek bir bilge olduğuna inancım daha da pekişiyor.
Bakın özetle söyledikleri:
"Avrupa'da 200 yılda yapılan devrim bizde 10 yılda gerçekleşti. Hem de hiçbir baskı ve zorlama olmadan halkın katılımıyla. Ancak anlaşılan o günlerde karşı devrim de başlamış. Halkın desteği olduğu için o zaman devrimlere karşı çıkamadılar. Ne yazık ki karşı devrimin adım adım ilerlediğini göremedik. Bugünkü örümcek kafalılar o karşı devrimin ürünleri"

Şirince


Çok güzel anılarımın olduğu şipşirin bir köy Şirince.
Bugün eski güzelliğini biraz yitirmiş olsa da; görmenizi salık vereceğim yerlerden biri. Keyif alacaksınız.
Kısa tarihçesi:
Özgün adı olan Kırkınca'nın efsanevi bir çağda dağlara vuran kırk kişiye atfen verildiği rivayet edilir. Rum telaffuzunda Kirkice, Kirkince ve nihayet Çirkince gibi biçimler alan bu ad, Cumhuriyet'in ilk yıllarında dönemin İzmir valisi Kazım Dirik'in talimatıyla Şirince şeklinde resmîleştirilmiştir.
19. yüzyılda, özellikle ihracata yönelik incir üretimiyle ünlü, 1.800 haneli bir Rum kasabasıydı. 1923'te Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi sonucu Rumların ayrılmasıyla (çoğu Katerini'ninNea Efesos köyüne yerleşmiştir), Kavala'nın Müştiyan (Moustheni) ve Somokol (Domatia) köylerinden gelen mübadillerle iskân edilmiştir. Mahalle içinde harap durumda olan iki Rum kilisesi bulunmaktadır. Şirince' de hiç bir ev diğerinin manzarasını kapatmaz. Köyde şarap üretimi yüksek seviyede vardır.
Kaynak: vikipedi ve sirince.

4 Ocak 2016 Pazartesi



Albert Camus - Saygıyla anıyoruz.



Tam adıAlbert Camus
Doğumu7 Kasım 1913 MondoviCezayir
Ölümü4 Ocak 1960 (46 yaşında) Villeblevin,Fransa
Çağı20. yüzyıl felsefesi
BölgesiBatı felsefesi
OkuluVaroluşçulukAbsürdizm
Albert Camus Fransız yazar ve filozof.
Varoluşçuluk ile ilgilenmiştir ve absürdizm akımının öncülerinden biri olarak tanınır; fakat Camus kendini herhangi bir akımın filozofu olarak görmediğinden, kendini bir "varoluşçu" ya da "absürdist" olarak tanımlamaz. 1957'de  Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanarak, Rudyard Kipling'den sonra bu ödülü kazanan en genç yazar olmuştur. Ödülü aldıktan 3 yıl sonra bir trafik kazasında hayatını kaybetmiştir.
En sevdiğim sözlerinden biri:
"Basın özgürlüğü belki de özgürlük düşüncesinin giderek aşağılanmasından en çok acı çekmiş özgürlüktür."
Kaynak: vikipedi.